Diyelim ki, insanların üç ideali vardır. Birincisi, doğruluk ideali. Bilim, bununla meşgul olur; hakikatı arar. İkincisi, iyilik ideali. Ahlâk bununla meşgul olur. Üçüncüsü, güzellik ideali. Sanat bununla meşgul olur. İşte bütün bu ideallerimizi gerçekleştirdiğimiz zaman, bir toplum olarak, ortaya, gerek gözle görülür, gerek gözle görülmez eserler koyduğumuz zaman, ona bakan biri, ilim gözüyle bakan biri, gerçek bir gözle bakan biri, bizim medeniyet dediğimizi görür, işte bu toplum medenî bir toplumdur veya değildir der. Demek ki, gerek bir insanın, gerek insanlardan meydana gelen toplumun tüm yönelişleri, her tarafa doğru yönelişi, yani ruhunun, aklının, duygularının ve hareketlerinin, iradesinin yöneldiği bütün yönler, medeniyetin kapsamına giriyor. İşte, bunun için, biz, onun üzerinde durmak zorundayız. Yani, bir toplum, bir medeniyet meydana getirebilmişse, artık o, kendisini bir nevi ebedileştirmiş demektir. Tarih boyunca, zaten ne kazanıyorsa bir toplum, eğer onu, bir medeniyet eseri olarak ortaya koymamışsa, medeniyet açısından zikre değer bir eser ortaya koyamazsa tarihe giremez. Tarih, onu görmez, ve unutulur gider.