Eve Özlem
Nasreddin Hoca’nın fıkralarını, dimağına fikir inmeyen çağlarda okuyan gençler, çoğunu anlayamaz ve bazılarında da hayret içinde kalır. Hoca’nın dokuz onlu yaşlarda dinlediğim bir latifesi vardı. Zihnimde defalarca tasarlamış ve o latifeyi bir türlü anlayamamıştım. Müteselsilen dört beş ayda bir aklıma gelen bu fıkrayı anlamam, uzun zaman aldı.
Sanat bakımından başarılı ve güzel olan bir şeyin, içinde bir doğru taşımaması düşünülemez.
Reklam
Eğitim meselesi..
“iyi okullar hayattaki tüm doğru davranışların çiçek açtığı bir ağaçtır ve ağaçların çürümesi durumunda dinde ve tüm sanat kollarında körelme kaçınılmazdır” Martin Luther King.
İki Yüz Yıl Önce Tuna'da Yolculuk!
Çevremizdeki dünyayı anlatan çok eski seyahat kitaplarından biri de -hiç yayımlanmamış olduğu için gizem dolu- Avusturya- Macaristan monarşisinin savaş arşivi için hazırlanmış olan 1751 tarihli bir eser. Bu güzel kitapla Tuna Nehri'nde yolculuk yapıyorsunuz. Kenarları yaldızlı kalın kitap bir sanat eseri ve kayserin isteği üzerine
Sayfa 170 - 171, 172, 172, 174 Everest Yayınları
Haki­kat - doğru olamadan güzel sanat olamaz: Rien n’est beau gue le vrai; le vrai seul est aimable (Doğrudan başka hiçbir şey güzel de­ğildir; sadece doğru sevilmeye değerdir)
Bazıları sanatçılara filan tiwit atmıyor filan diyor. Heykel yapan birçok cemaate göre sanatçı değil. Şiir yazanların bir kısmı. Şarkıcı, türkücü, balerin, saz çalan... Hangi sanatçıdan bahsediyorsunuz. Belki doğru olanı yapıyordur. Hem bi sanatçı ol, sonra tiwit filan at. Hem tiwit ne işe yarıyor. Bazı bilim adamları sosyal medyayı kullanmıyor. Sanatçıdan beklentiniz varsa, neden onu küçük görüyorsunuz... Yok Avrupa'daki atıyormuş. Avrupa sanatta üstün mü demek oluyor bu. İnsanlıkta mı üstün... Hem Avrupa'daki sanatçı doğru olanı yapınca üstün, ama sanat yapan kötü. Ne yazdım şimdi ben.
Reklam
Devlet Dördüncü Yaşına Girerken 143. sayısı ile (17.4.1972) dördüncü yaşına giren Devlet gazetesi başyazısında hem kendisini hem de o günleri şu şekilde anlatıyor: “Elinizdeki sayısıyla Devlet, 4. yayın yılına giriyor. Geride bırakılan sosyal, siyasi ve iktisadi sıkıntılarla dolu üç yıl. Türkiye tarihinin en nazik bir dönemini yaşıyor. Tam bu
Felsefe
İşte yine ağaçlar, sertliklerini biliyorum, işte su, duyuyorum. Otların ve yıldızların bu kokuları, gece, yüreğin rahata erdiği kimi akşamlar; erkinliğini ve güçlerini duyduğum bu dünyayı nasıl yadsıyabilirim? Gene de bu yeryüzünün tüm bilimi beni bu dünyanın benim olduğuna inandırabilecek hiçbir şey vermeyecek. Onu bana betimliyorsunuz, bana onu
Sayfa 37 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Diyelim ki, insanların üç ideali vardır. Birincisi, doğruluk ideali. Bilim, bununla meşgul olur; hakikatı arar. İkincisi, iyilik ideali. Ahlâk bununla meşgul olur. Üçüncüsü, güzellik ideali. Sanat bununla meşgul olur. İşte bütün bu ideallerimizi gerçekleştirdiğimiz zaman, bir toplum olarak, ortaya, gerek gözle görülür, gerek gözle görülmez eserler koyduğumuz zaman, ona bakan biri, ilim gözüyle bakan biri, gerçek bir gözle bakan biri, bizim medeniyet dediğimizi görür, işte bu toplum medenî bir toplumdur veya değildir der. Demek ki, gerek bir insanın, gerek insanlardan meydana gelen toplumun tüm yönelişleri, her tarafa doğru yönelişi, yani ruhunun, aklının, duygularının ve hareketlerinin, iradesinin yöneldiği bütün yönler, medeniyetin kapsamına giriyor. İşte, bunun için, biz, onun üzerinde durmak zorundayız. Yani, bir toplum, bir medeniyet meydana getirebilmişse, artık o, kendisini bir nevi ebedileştirmiş demektir. Tarih boyunca, zaten ne kazanıyorsa bir toplum, eğer onu, bir medeniyet eseri olarak ortaya koymamışsa, medeniyet açısından zikre değer bir eser ortaya koyamazsa tarihe giremez. Tarih, onu görmez, ve unutulur gider.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.