Batı Avrupa'da; 15. yüzyıldan itibaren coğrafi keşifler ile sömürgecilik sayesinde altın ve gümüşün, yeni birçok bitkinin (tütün, domates, patetes gibi) Avrupa topraklarına akması, köle ve mal ticareti, finansın gelişimi ile birlikte yürüyen merkantilizm, feodal yapının yıkılmasında küçümsenmeyecek bir rol oynamıştı.
Dünya zengini ama sofraları fakir:)
Kıymalı yeşil fasülye, bir tabak sıcak sulu yemek yoktur. Bir tabak kapuska yemeğinin kokusunu dahi duymamışlardır. Yoğurtlu bir kabak, biber ya da patlıcan dolmasını; zeytinyağlı ya da kıymalı bir yaprak, pazı, beyaz veya karalahana sarması hayatları boyunca görmemişlerdir. Bir kâse sade yoğurt ya da ayranın tadını bilmezler. Mercimek, ezogelin, tarhana, yayla vb çorbaları pişirmemiş ve içmemişlerdir. Mercimek yemeği, mercimek köftesi, bulgur pilavı veya bulgur köftesi yememişlerdir. Bulgur yapma ve pişirme kültürleri, yoğurt mayalama alışkanlıkları yaşamlarında olmadığı için, bu besinlerin adı hiçbir diyet listesinde yer almaz. Oysa bu gıdalar en faydalı besinlerin başında gelmektedir. Damak tatlari ve alışkanlıklar, bize göre tamamen farklı olduğu için, sabah kahvaltısında beyaz peynirin yanında zeytinyagi içinde; limonlu, kekikli, kırmızı pul biberli yeşil ya da siyah zeytin yemezler. Beyaz peynir ile birlikte salatalık, domates, yeşil biber, maydonoz ve bunun gibi yeme alışkanlıklar da yoktur. Alışkın olmadıkları için verseniz bile yiyemezler. Yemekleri ile birlikte zeytinyağı, sirke ve limonlu olarak hazırlanmış zeytinli bir çorban salatası yemezler. Zeytin ve zeytin yağı asırlardan beri Akdeniz ülkelerinde doğal ve sağlıklı bir şekilde kullanılmaktadır. Buna rağmen, tercüme diyetlerinde zeytin ve zeytinyağlı adına kolay kolay rastlamayız. Ancak bütün yeşil yapraklı salatalarını çeşitli ‘ağır trans yağlarla dolu salata sosları’ ile tüketirler. Ceviz, fıstık, fındık, badem gibi kuruyemişler en sağlıklı meyveler olduğu halde, tercüme diyet listelerinde kuruyemiş ve çekirdekleri yoktur.
Sayfa 112 - HayyKitapKitabı okudu
Reklam
Su Gölgesi
Hep düşünüyorum seni. İki Oylum’da iç içe. Kavaklı dere. Arbit sokağı. Kuzguncukta. Yemediğin çilekleri. Özleyen gözlerin. Bir domates. Bir dilim ekmek. Bir tutam tuz. Taşkent yolluğum
Hayatın Anlamı
4.Kısım Insan kendi kaderini kendisi mi çizer? Wittgenstein'ın diyebileceği gibi, "hayat" sözcü- ğünü tıpkı "domates" sözcüğü gibi tekil halde üreten dilbilgimiz tarafından büyülenmiyor muyuz? Dilimizin belki de yalnızca do- ğası gereği şeyleştirmesi nedeniyle bir "hayat" sözcüğümüz var. Öz',
114 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Alanında bir ilk desek yanılmayız. Kafamda bir kurgu vardı kitabı okumadan önce. Ama kitap tahminimden çok öte. Buzdolabı vatandaşlarının sohbeti sizi kitaba kitliyor. Akıcı ve bir nefeste okunacak kadar sürükleyici oluşu hoşuma gitti. Okurken irembağına inanan umutlu bir parlak domates oluyorsunuz, bazen umudu hayal kırıklığına bırakmış bir elma, bazen de bilgece konuşan bir enginar ya da inandığı yol uğruna aklını yitirecek seviyeye gelen zencefil... Hepsinin karakteri hikayesi farklı ama aynı umuda sarılmışlar. Peki irembağı gerçek mi... Kitapta verilen mesajlar çok etkileyiciydi. İsraf konusu ve yemek kültürü güzelce işlenmiş. Okurken aynı zamanda felsefi bir altyapı sezdim. Okudum mutluyum gastronomi edebiyatı üzerine okuduğum ilk kitap, unutulmazlara eklendi.
Buzdolabı Vatandaşları
Buzdolabı VatandaşlarıEmre Turan · Fihrist Kitap · 2023118 okunma
Dil ve Kodlama
(...) O ana kadar doğada bulduğu besinleri tüketerek hayatta kalan insanın tür olarak besinle ilişkisi doğrudandı ve söylem değil eylem üzerine kuruluydu. Lisanı kullanmaya, bugün bildiğimiz formuyla konuşmaya başlayan insan, kullandığı dil nedeniyle tüm çevresine uzaklaşmış, ilişkilendiği her şeyle arasına bir mesafe koymuştu. Yaşamını
Sayfa 14 - redingotKitabı okuyor
Reklam
İz
Dışarıda kar... İçeride huzur... Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna ram olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu. Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar... Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası... Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu. Dışarıda kar... İçeride huzur... ... Mutluluğun resmini çiziyorduk Abidin ...”
O sokak senin, bu sokak benim gitmekti zaten Cafer'in meramı. Eğin'den beri. Balıkpazarı'ndan her sabah kedilere poşetle balık artığı taşıyıp köşebaşlarında onlara ziyafet çeken adama aynı yerde rastladı. Selamlaşıldı ve adamcağızın günlük istihkakı kâğıda sarılıp saygıyla takdim edildi. Madam Matilda'nın pencereden sarkıttığı sepetteki nota göre üç çeşit ayrı ayrı sarılıp konuldu, küçük çan sallandı, sepet yukarı çekilip para sarkıtıldı. Bir yerlerden "domates biber patlıcan" şarkısı duyuldu. Bir semender indi avluya, kurutulmaya bırakılmış dutların arasından geçerken biraz durup baktı gibi geldi Cafer'e. Gitmeyi aklına koymuş Cafer'e. Durmadan giden Cafer'e. Şimdi iki kızı olan, İstanbul'un vapur düdükleri duyulan ortalık yerinde evi olan, biraz duruk ve suspus Zarife'si olan, üç tekerlekli, camekânlı arabası olan, menşeine itaatkâr Cafer'e. Koşarak geçen üç çocuğun cıvıltısına uyandı. Ne az çocuk var bu sokaklarda diye düşündü. Kızının sabah ağlamaları, lolipopsuz beslenme çantasında hep dünden kalmış bayat açmalar. Kış yaklaşmakta. Harun odun getirecek, parası hafta hafta.
Sayfa 96 - Koyu KırmızıKitabı okudu
"Domates yetiştirir gibi çocuk yetiştiriyorlar, gübresini, suyunu ver yeter. İyi de bozulduğumuzda domateste olduğu gibi salçamızı yapamıyorlar. Yazık değil mi bu doğmaması gereken ama doğan çocuklara?"
Zehirli Söz
"Kırk küsür senedir Almanya da esnaflık yapıyorum. Müşterimin yüzde 99'u Alman ve ihtiyacı kadar alış veriş yapıyorlar. Gelirlerinin çoklugu-azlığıyla hiç alakalı değil! Planlı, programlı yaşıyorlar. Eger ki Türkiye’de Kimse mecburiyet dışında ki gıdaları almasın giyim kuşam eşya almasın.. Kafe lokantaya gitmesin.. Hatta günlük taneyle domates biber alsın.. Lüks sayılacak temizlik hijyen maddeleri almasın, bakın Bir ay çok değil sadece Bir ay... Piyasa öyle bir daralır ki patır patır geri gelir fiyatlar.. Ama algı şöyle işliyor bu hafta al haftaya daha da yükselecek.. İşte zehirli söz bu.. Şöyle olmalı az alayım almayayım alamayanlar da alsınlar, ayakkabı ya gerek yok, yumuşatıcı olmasa da olur, aman kola almasam ne olur ki .. Lokantada 200 tl vereceğime evimde Ailemle yerim.. Kafede ne işim var.. Bu mantığı yakaladığımız an fiyatlar çok hızlı düşer."
Reklam
Ellerimizi edeple bağlayıp, omuz hizasından hafifçe bir bakacağız ki Sami Efendi merhum, eline aldığı domatesi ezik bile olsa geri bırakmayıp kese kâğıdına koyuyor. Anlam veremediği için şaşkın bir yüzle kendisine bakan dervişine dönüp tebessümle izah ediyor: Geriye bırakırsam bu domates incinir, arkadaşlarına mahcup olur gibi geliyor, kıyamıyorum.
Sayfa 120
Ah beeee..
"Şişt! Korktum. Ne biçim adamdı!" "Korkulacak bir şey yok! Görünüşüne bakma. Kimseye zararı dokunmaz. Eskiden çok içki içermiş. Hâlâ da içiyor ya... Karısı evden kovmuş. İki yıldır bu kulübede yaşıyor. Bir el arabası var. Belki görmüşsündür,kulübenin yanına çekmişti. Gündüz arabasıyla sokak sokak dolaşıp şişe toplar. Çok içerse susmaz. Gece yarısına kadar şarkı söyler. Topladığı şişeleri fabrikaya satıyormuş..."
Sayfa 124 - Aysu'nun,ana karaktere cevabı.Kitabı okudu
Çok Beklersin
Biri çıkıp da büyüyünce ne olmak istersin dese, "Hmm... Müzikli dondurmalar satan bir dükkanda çalışmak isterim," derim.
Sayfa 35 - Ana karakterKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.