Ve kendine soruyorsun: Nerede hayallerin? Ve başını sallıyor, şöyle diyor: Yıllar ne çabuk geçiyor! Ve yine soruyor kendine: Ne yaptın bunca yılı? En iyi zamanlarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı?
Dostoyevski soruyor: “Nerede o sözünü ettiğiniz mutluluk?”
Reklam
sözgelimi, işte burada bundan iki yıl önce, tam bu vakitte, bu saatte, bu kaldırımda yine tek başıma, yine sefil, tıpkı şimdiki gibi yürüdüğünü hatırlıyor insan! ve o zaman da hayallerin hüzünlü ve yaşamanın eskiye göre daha iyi olmasa da hem daha kolay hem daha rahat olduğunu, şimdi üzerine yapışan bu kara düşüncenin o zaman olmadığını hatırlıyor insan; bu vicdan azaplarının, gece gündüz rahat vermeyen karamsar, iç karartıcı azapların olmadığını. ve kendine soruyorsun: nerede hayallerin? ve başını sallıyor, şöyle diyor: yıllar ne çabuk geçiyor! ve yine soruyor kendine: ne yaptın bunca yılı? en iyi zamanlarını nereye sakladın? yaşadın mı yaşamadın mı? baksana, diyor kendine, baksana, yeryüzü nasıl soğuyor. daha yıllar geçecek ve peşinden kasvetli yalnızlık gelecek, bastonlu, titrek yaşlılık gelecek, peşinden de sıkıntı ve bunaltı. fantastik dünyan ağaracak, donacak, hayallerin kaybolacak ve ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dökülecek. ah, nastenka! sonuçta hüzünle yalnız kalır insan, tam anlamıyla yalnız ve hatta yazıklanacak bir şey bile olmaz – hiç, tam olarak hiç... çünkü kaybolup giden her şey, her şey hiçtir, aptalca, yuvarlak sıfır, yalnızca hayaldir!
Sayfa 57 - can yayınlarıKitabı okudu
Dostoyevski soruyor: “Neden bir insan, yüreğinde olan şeyleri açık saçık söylemez ki?”
Dostoyevski soruyor: ''Neden bir insan, yüreğinde olan şeyleri açık saçık söylemez ki?''
224 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 25 hours
Bu kitaba hayran kaldım. Hepimiz tarafından kutsal ve dokunulmaz sayılan ebeveynlerimize, geleneksel ahlaka savaş açmış bir kitap. Yazılanlar, anlatılan hikayeler çok değerli. Biz bize yapılanları affetmeye, unutmaya çalışıyoruz ama beden kayıt tutuyor ve bedenimiz bizden hesap soruyor. Kitabın bir kısmı ünlü yazarların hayatlarından ve anlattığı bağlam doğrultusunda ispatlardan oluşuyor. Dostoyevski, Çehov, Mişima, Woolf, Joyce ve Proust. Proust bölümü ile alakalı olarak da bir alıntı yapmak istiyorum; "Proust'un annesi onu kendi üslubunca sevdi." Okurken yer yer kendinizle savaşacağınız, çoğu yerde de kendinizi bulacağınızı düşünüyorum. Mutlaka okumalısınız.
Beden Asla Yalan Söylemez
Beden Asla Yalan SöylemezAlice Miller · Okuyan Us Yayınları · 20193,131 okunma
Reklam
“Ve yine soruyor kendine: Ne yaptın bunca yılı? En iyi zamanlarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı?”
Yıllar ne çabuk geçiyor! Ve yine soruyor kendine: Ne yaptın bunca yılı? En iyi zamanlarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı?
Can yayınlarıKitabı okudu
Günümüzde kraliçem benim, koca, evin efendisidir; iyi yürekli, eğitimli karısı da her şeyde ona boyun eğmek zorundadır. Bu sanayi çağımızda aşırı incelikten hoşlanılmıyor kraliçem. Söz gelimi, koca görevden eve aç geliyor; " yiyecek bir şey var mı ruhum?" Diye soruyor, " birazcık votka ile yanında tütsülü balık falan?" Koca iştahla yer içer, başını kaldırıp size bakmaz bile, yalnızca şöyle der: "Mutfağa git yavrucuğum, yemeğin pişmediğine bak." Belki haftada bir kerecik öper sizi, o da soğuk...
Sayfa 190
"Niye intihar etmemişti sanki? Ne diye uzun uzun nehri seyrettikten sonra itiraf etmeye karar vermişti? Yaşamak arzusu yenilemeyecek kadar güçlü müydü ki? Svidrigaylov bile, ölümden bu kadar korkmasına rağmen onu yenmemiş miydi? Raskolnikov, büyük bir acı ile bu soruyu kendisine soruyor, kendisinde ve inanışlarında derin bir yanılma bulunduğunu, belki de daha o zaman, sulara eğilip baktığı sıralarda sezmiş olduğunu bir türlü anlamıyordu. Bu ölüm korkusunun, belki de gelecekteki başarısının müjdecisi, yeni bir hayat görüşünün habercisi ve geleceğinin garantisi olduğunu aklından bile geçirmiyordu. Aslında ilk kez orada yeni bir hayat kurma yolunda bir karar vermişti. Ama o bunu zayıflık ve korkaklığa yorumluyordu. Hapishane arkadaşlarına bakıyor ve onların hayata karşı duydukları sevgi ve bağlılığa hayret ediyordu. Ona öyle geliyordu ki, arkadaşları hapishanedeyken hayatı, özgür oldukları zamankinden daha çok seviyorlardı. Bazıları ne korkunç acılar çekmişler, nelere katlanmışlardı. Bir güneş ışığına bu kadar değer verebilirler, onun hiç görmediği bir bölgedeki bir koruluğu bu kadar delice özleyebilirler, kaba bir köylü kızı olan sevgililerinin hayaliyle bu derece avunabilirler ve bütün bunlardan dolayı bunca acılara katlanabilirler miydi? Bunlar Raskolnikov'u şaşırtıyordu. Demek insanoğlunu yaşatan ümitleriydi."
857 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.