MEB’in belirlediği #100TemelEser listesinde yer alan tarihi belgesel roman.
Kitap; İkinci Dünya Savaşı’nın Yugoslavya Türklerini, çeşitli çatışma köşeleri içine sıkışan can güvensizliklerini, örgütlenme girişimlerini, Alman işgalindeki topraklarda birbirine karışan çıkar kavgalarıyla ulusal duygu eğilimlerini konu ediniyor.
Bir ülke düşünün ki, hem Hitler ve kısmen İtalyanlar tarafından işgal edilerek dış düşmana karşı savaşmak zorunda kalmış olsun hem de aynı zamanda Türkler (müslümanlar), Sırplar, Hırvatlar kendi aralarında çatışma haline olsunlar.
Balkan Türkleri nedense beni hep hüzünlendirmiştir. Tarihte bu kadar kısa zamanda bu kadar sık zulme maruz kalmış bir insan topluluğu var mıdır acaba? İvo Andriç’in “Drina Köprüsü”nden sonra bu kitapla birlikte bu gerçeği bir kez daha esefle gördüm.
Savaşın her türlüsü kötüdür ve hepsi lanetlenmelidir kesinlikle. Ama en acı olanı, dün kardeş kardeş yaşadığın insanlarla bugün –üstelik sudan sebepler ve tahriklerle- kanlı-bıçaklı olmaktır herhalde. Yugoslavya bunun en yürek paralayıcı misallerinden. Okudukça içim acıdı. Bir yandan da içinde beşer sevgisi bitmemiş insanların başka din ve milletten insanları korumak için didinmelerini, çırpınmalarını gördükçe insanlık adına umutların hep var olduğunu bir kez daha idrak ettim.
Bir Drina Köprüsü değil ama yine de okunabilir. En azından o insanların hüznüne ortak olmak için.