Doktor, Lujin’e Dostoyevski’den herhangi bir şey verilmesini yasakladı. Zira Dostoyevski, doktorun deyimiyle, çağdaş insanın ruhunda baskılı bir etki yaratıyordu, sanki korkunç bir aynaymış gibi...
Her tahtada sırayla duruyor, hızla bir hamle oynuyor ya da kumral saçlarını döküp kısa bir süre düşünceye dalıyor. Simültane satranç hakkında hiçbir şey bilmeyen bir seyircinin bu görüntü karşısında ağzı açık kalırdı: siyahlar giymiş yaşlıca adamlar, düşünceli düşünceli, tuhaf biçimli taşlarla diken diken olmuş gibi görünen satranç tahtalarının başında otururken, burada bulunma nedeni belli olmayan tuhaf ve gerilimli bir sessizlik içinde hızlı adımlarla masadan masaya yürüyen taşlaşmış insanların arasında hareket eden tek kişi olan, çevik, şık giyimli bir küçük bey...
Sade bir dille yazılmış, okunması rahat bir kitap. Okuyan herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği, yer yer kendinizi hastanın, yer yer de doktorun yerinde bulduğunuz samimi bazen de rahatsız edici. Genel olarak benim ‘dinlendirici kitap’ olarak değerlendirebileceğim bir kitap. Yoğun, yorucu dönemlerde zihinsel dinlenme için okunabilir. Dili, üslubu gayet akıcı birbirinden ayrı on hasta öyküsünden oluşuyor.
Her biri, Bir süre sonra işe yaramamaya başlıyor. Gücünü kaybediyor. Düşünceler de tıpkı kanser ilaçları gibi. Tek istisna düşüncelerin daha dayanıklı olması. Yıpranıyorlar, bir süre dinlenmek için kenara çekiliyorlar ama sonra güçlerini toplamış bir halde geri dönüyorlar.
‘Kelimelere aşık olduğunuzu görüyorum Bay Andrews.Onlarla dans etmeyi seviyorsunuz.Oysa kelimeler yalnızca not düşmeye yarar. Melodiyi oluşturan, fikirlerdir. Yaşamımızın çatısını da fikirler oluşturur.’