Aşka ve isteğe doğru yürüyoruz. Ders aramıyoruz, büyüklükten istenen acı felsefeyi de aramıyoruz. Güneşin, öpüşlerin ve yabanıl kokuların dışında her şey boş görünüyor gözümüze.
Gözyaşları ve güneşe batmış bu gökyüzünde, yeryüzüne razı olmayı ve şenliklerinin koyu alevinde yanmayı öğreniyordum. Duyuyordum... ama hangi sözcük? Hangi ölçüsüzlük? Aşkla başkaldırının uyumunu nasıl kutsamalı?
Ama mutluluk bir varlıkla sürdüğü yaşam arasındaki basit uyumdan başka nedir? Ve hangi uyum bir insanı yaşama, süre isteğiyle ölüm yazgısının çifte bilincinden daha yasal bir biçimde bağlayabilir? Burada hiç değilse hiçbir şeye güvenmemeyi ve şimdiki zamanı bize 'fazladan' verilen tek gerçek olarak görmeyi öğreniriz.
“Otuz yaşında bir işçi şimdiden tüm kâğıtlarını oynamıştır. Karısıyla çocukları arasında ölümü bekler. Mutlulukları hızlı ve amansız olmuştur. Yaşamı da öyle.”
Ve şimdi yalnızca kör öfkenin kaynaklarıyla savaşıyorsunuz, düşüncelerin düzeninden çok, silahlara ve patlamalara kulak veriyor, her şeyi karıştırmakta, değişmez düşüncenizi izlemekte dayatıyorsunuz.
En iğrenç özdekçilik, sandığımız özdekçilik değildir, bize ölü düşünceleri canlı gerçekler, diye tanıtıp kendimizde her zaman için ölecek olana yönelttiğimiz inatçı ve aydınlık dikkati kısır söylenlere çevirtmek isteyenin özdekçiliğidir.
Albert Camus gerçekten sevdiğim bir yazar/felsefeci. Fakat bu kitabını gerçekten beğenmedim. Rüya görmek gibiydi; hızlı akan, genellikle anlamsız, havada kalan ve birbiriyle bağlantısı olmayan konular. Sorun elbette yazarın (düğün kısmında) bilinç akışı değil, çünkü okuduklarımı deneme oldukları farkındalığıyla okudum. Yine de iki cümle arasında bile kafanızı karıştırabilecek derecede kopukluklar var. Kendini tekrarlamasından söz etmiyorum bile.
Bir Alman Dosta Mektuplar kısmına değinmeyeceğim bile, çünkü "ezanları susturamayacaksınız" tepkisinin felsefeci versiyonu gibiydi.
3 puanı da Camus'nün düşüncelerine genel anlamda katıldığım ve okurken fazla boğmadığı, tek oturuşta okumama imkan verdiği için veriyorum.
Ve yüreğin iyice duyduğu bu görünümün sonuna gelince, tepelerin bu hep birlikte soluyarak kaçışını, onunla birlikte de tüm dünyanın şarkısı gibi bir şeyi bir bakışla kucaklıyordum. Biliyordum, milyonlarca göz seyretmişti bu görünümü, benim içinse göğün ilk gülümsemesi gibiydi