" İzin ver seni seveyim. " Dedi boğuk bir sesle.
"Evet" deyince beni kollarına aldı ve dudakları dudaklarımı buldu. Yakarır gibi , tapar gibi , üzerime titrer gibi...
Beni sever gibi.
Birbirimizi çok iyi tanımadığımızın, aşmamız gereken dağlar kadar mesele olduğunun farkındaydım ama birbirimiz için bunu yapacağımızı ve bunu yapmak için koca bir ömrümüzün olduğunu da biliyordum.
“Duygusal anlamda, Christian bir ergen, Ana. Hayatının o safhasını hiç yaşamamış. Bütün enerjisini iş dünyasında başardı olmaya harcamış ve beklentilerin çok ötesinde bir başan elde etmiş. Duygusal anlamdaysa gelişimi hep geri kalmış."
Kendi içime kapanmıştım. Hiçbir şeyin yetişmediği, ufkun bile kasvetli olduğu, harap, savaşla yakılıp yıkılmış ülkeye. Evet, ben buydum, işyerinde profesyonel iletişim kurmayı başarabiliyordum, ama hepsi o kadardı.