"Gecenin en karanlık ve ebedi gibi göründüğü zaman, gün ışığının en yakın olduğu andır."
Sayfa 83 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
Eğer bir insana denilse ki: "Sana bir milyon sene ömür verilecek ve dünyanın kralı olarak yaşayacaksın fakat sonunda yok olacaksın. Bunu mu istersin yoksa bu dünyada kısa ve meşakkatli ama ölümden sonra da ebedi ve saadetli bir hayatı mı arzularsın?" Eğer nefsani duygularından kurtulup vehimlerine yenilmese, "Hayır, krallık da olsa, bin yıl da olsa, sonunda yokluğa giden bir yaşayışı istemem. Adi ve meşakkatli, ama sonu saadetli hayata razıyım," diyecektir. Çünkü insanın manevi duyguları ölümsüzlüğü istiyor. Sınırsız arzu ve düşünceleri, ne kadar uzun olursa olsun, bu fani dünyaya sığmıyor. Hatta doğru düşünceli bir insan, yok olmaktansa, Cehennemde yaşamaya bile razı olur. Zira, yaşamak var olmaktır. Var olmanın en kötüsü bile yok olmaktan, varlığını yitirmekten daha iyidir. Bu bakımdan, Cehennem'in yaratılmış olması bile Rabbimizin rahmetindendir. Çünkü bütün suçlular, idam cezası yerine ömür boyu hapsi tercih ederler
Çul giyse de bakışındaki asaletle fark edilir bazısı… engelleyemezsiniz:)
Eskiden bazı mahallelerden doğru düzgün, derli toplu giyinmiş adamlar geçecek olursa sırf bu sebepten ahaliden bazısı onlara saldırırlardı, bu pisin temize, çirkinin güzele, kötünün iyiye ebedi ve ezeli düşmanlığıdır, sanma ki geçecek! Sokakta saldırması geçse de saldırabileceği başka her yerden saldırmaya devam edecek…
"Sana bir milyon sene ömür verilecek ve dünyanın kralı olarak yaşayacaksın fakat sonunda yok olacaksın. Bunu mu istersin yoksa bu dünyada kısa ve meşakkatli ama ölümden sonra da ebedi ve saadetli bir hayatı mı arzularsın?"
Avam,kalabalık
İnsani durumlar, çoğunluğun daha iyi şeyleri tercih edeceği kadar iyi işlemiyor, en kötü tercihin kanı- tı kalabalığın kendisidir. Dolayısıyla en çok ne yapıldığını değil, yapılması gereken en iyi şeyin ne olduğunu, hakikatin en kötü yorumcusu olan avamın neyi onayladığını değil, ebedî mutluluğa nasıl erişebileceğimizi araştıralım. Ancak avam derken sadece taç takanları değil, pelerin giyenleri de kastediyorum, zira onların bedenlerini örten giysilerin rengine bakmıyorum.
Ölüme hazırlıklı olanlar,ölümden korku duymak yerine onu ebedi bir vuslat vesilesi olarak telakki ederler.Bunlar Ölümü güzelleştirebilme 'nin huzuruna ermiş mesud kullardır.
Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Yaşadığımız âlemden kabir âlemine yolculuktur. Ruh, Azrail Aleyhisselam vasıtasıyla "Berzah Alemi"ne götürülür. Berzah, "geçit" demektir ve berzah alemi, dünya ile ahiret arasında bulunan bir "bekleme salonu"dur. Ruhlar, orada kıyameti ve dirilişi beklerler. "Münker ve nekir taifesinden" olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk mahkeme, ilk ceza ve ilk mükafat burada gerçekleşir. Berzah, başka bir tabirle kabir hayatı, hadisin ifadesiyle, "Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." Ancak, burada azabın veya lezzetin muhatabı, cisimden mahrum kalan ruhtur. Kabir hayatından sonra, "mahşer"de, yeniden yaratılan bedenine döner, dünyada yaptıkları için o "büyük mahkeme"de hesap verir. Sonrası, ebedi cennet veya cehennemdir. Bu menzillerde lezzet de elem de hem cisimle hem de ruhla tadılır; dünyada olduğu gibi. Kabir hayatını yeniden diriliş takip edecektir. Ruh zaten ölmediğinden diriliş beden için söz konusudur. Ba’s (diriliş) ile ruhlar yeni bedenlerine kavuşurlar ve hesaba çekilmek üzere mahşer meydanına çıkarlar. Orada vakfe denilen bir süre kalındıktan sonra mizan safhasına geçilir. İman ile ölen ve bu mizanda sevapları günahlarından ağır gelenler ebedi saadet menzili olan cennete sevk edilirler. Küfür üzere ölenler Allah’ın azap diyarı olan cehenneme giderler. Günahları sevaplarından daha ağır gelen müminler de bu günahlarının temizlenmesi için o dehşetli cehennem azabını tadarlar. Daha sonra onlar da cennete ulaşırlar.
260 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
İÇİMDEKİ KENAN ÜLKESİ Taş - Kağıt - Makas Herkese Merhabalar... Sizlere yepyeni bir kitap ile geldim... Kitabımızın üzerinde #roman şeklinde yazıyor olsa da biz bir roman okumuyoruz. Daha çok tasavvufa yakın ve yazarımızın çocukluğundan itibaren içine düşen o eşsiz duygularin kelimelere dökülüşünü ve biraz da felsefe ile birleşmiş şeklini okuduk diyebilirim. Bunu ancak okuyanlar anlayacaktır. Biz bu dünyaya geliyoruz ama kimisi gelmişim işte derken kimisi de ben ne için geldim. Bu dünyaya geldim ki bir amacı olmalı benim de bir amacım olmalı diyerek sorgulamaya başlıyor. İşte yazarımız da bu içsel yolculuğa çıkıp bunu da hayatına alıp uygulayanlardan öyle de güzel bir şekilde ifade edip anlatıyor ki sayfalar sizin ruhunuzu da doyuruyor. Dediğim gibi anlamak için de okumak o duygulara o satırlara misafir olmak gerekiyor... #alıntılar Biri ölüyor mesela; üç gün yakınlarının yanı kalabalık, üç günden sonra...Sonrası mı? Vakti gelince yıldızlar da tutunmaz gökyüzüne...Kimi boşluğa düşer,kimi bilinmezliğe yol alır; akıp gider su gibi... "Baharı beklerken , kışa yenik düşer insan...Anka'sını Hayy'atlandıran atlasını bırakır dünyada ve özgürleşir ebedi baharlara..." Aşkı yarım yaşamak, aklı akıldan ederdi;lakin aşkın derdi, aşığın çilesini güzelleştirirdi.
İçimdeki Kenan Ülkesi
İçimdeki Kenan ÜlkesiYusef Masadow · Karina Yayınevi · 202411 okunma
Kur'ân'daki en belirgin teşbih kullanımlarından biri, Hesap Günü'nde yaşanacakların muhatap kitlenin aşină olduğu ve kolay anlaşılır bir tasvirle resmedilmesidir. Kur'ân, bu muhasebe esnasında göğün "𝘆𝗮𝗿ı𝗹ı𝗽 𝗸ı𝘇𝗮𝗿𝗮𝗻 𝗱𝗲𝗿𝗶 𝗿𝗲𝗻𝗴𝗶𝗻𝗱𝗲 𝗯𝗶𝗿 𝗴𝘂̈𝗹 𝗴𝗶𝗯𝗶" (55:37) olacağını haber verir. Yine o esnada, sağlam ve kalıcı olmaları nedeniyle Araplarca "halid/ebedi olanlar" (el-hevālid) diye adlandırılan dağlar, "𝗮𝘁ı𝗹𝗺ı𝘀̧ 𝗿𝗲𝗻𝗸𝗹𝗶 𝘆𝘂̈𝗻𝗹𝗲𝗿 𝗴𝗶𝗯𝗶 𝗼𝗹𝘂𝗿𝗹𝗮𝗿" (101:5) ve "𝗯𝘂𝗹𝘂𝘁𝗹𝗮𝗿 𝗴𝗶𝗯𝗶 𝗴𝗲𝗰̧𝗶𝗽 𝗴𝗶𝗱𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿" (27:88). Bu arada insanlar da "𝗯𝗶𝗿 𝗵𝗲𝗱𝗲𝗳𝗲 𝗱𝗼𝗴̆𝗿𝘂 𝘆𝗮𝗿ı𝘀̧ı𝘆𝗼𝗿𝗹𝗮𝗿𝗺ı𝘀̧𝗰̧𝗮𝘀ı𝗻𝗮 𝗵ı𝘇𝗹𝗮 (𝟳𝟬:𝟰𝟯) 𝗸𝗮𝗯𝗶𝗿𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻𝗱𝗲𝗻 𝗰̧ı𝗸𝗮𝗿ı𝗹ı𝗿 ve "𝘀𝗮𝗰̧ı𝗹𝗺ı𝘀̧ 𝗰̧𝗲𝗸𝗶𝗿𝗴𝗲𝗹𝗲𝗿 𝗴𝗶𝗯𝗶" (54:7) veya "𝗰̧ı𝗿𝗽ı𝗻ı𝗽 𝘀𝗮𝗰̧ı𝗹𝗺ı𝘀̧ 𝗽𝗲𝗿𝘃𝗮𝗻𝗲𝗹𝗲𝗿 𝗴𝗶𝗯𝗶" (101:4) her tarafa yayılırlar.
“ Ey Türk milleti, eğer o ülkeye gidersen, öleceksin. Fakat içinde ne zenginlik ne de keder bulunmayan Ötüken ülkesinde kalarak, kervanlar ve kafileler gönderirsen ebedi bir saltanatı muhafazada devam edeceksin!”
Sayfa 20 - Orhun Kitabeleri, Thomsen, S. 117 Z.GKitabı okuyor
Nizam-ı âlem fikriyle yapılan bu cinayet, soylu Orhan'ın torunları için insanlık ve medeniyet namına ebedi leke teşkil ediyordu. Tahta çıkan padişahlar kendilerine rakip bulundurmamak için öz kardeşlerini öldürüyorlar, masum şehzadeleri boğduruyorlardı. Bu cinayet- lere çok karılılığın, üvey analık, üvey kardeşlik hislerinin de büyük tesiri oluyordu. İcabında ana baba bir kardeşlerini öldürten padişahlar, yüzlerini görmedikleri, bilmedikleri ve tanımadıkları üvey kardeşlerini öldürmekte güçlük çekmiyorlardı.
Acı günler, fedakârlık siteyen anlar, gerçek dâvâ adamlarını ortaya çıkarır. Gerçek yiğitler kendisine ihtiyaç duyulan anlarda ortaya çıkar. Onlar, zorluk ve cefâ ile yoğurulur, çile ve sebatla pişer, gönül huzuru ile dünyayı terkederler. Elbette ki, ebedî saâdet onların, müjdeler onlarındır.
Sayfa 69
Acı günler, fedakârlık siteyen anlar, gerçek dâvâ adamlarını ortaya çıkarır. Gerçek yiğitler kendisine ihtiyaç duyulan anlarda ortaya çıkar. Onlar, zorluk ve cefâ ile yoğurulur, çile ve sebatla pişer, gönül huzuru ile dünyayı terkederler. Elbette ki, ebedî saâdet onların, müjdeler onlarındır.
Sayfa 69
“Evet, ebedi yinelemenin anlamı şudur: Bir eylemi yapmayı seçtiğinizde o eylemi sonsuza dek tekrar tekrar yapmayı da kendi arzunuzla seçmiş oluyorsunuz. Bu; yapmadığınız bütün eylemler, ölü doğan düşünceler, kaçındığınız tercihler için de geçerli. Yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek içinizde kabaracak ve yaşanmamış kalacak. Vicdanınız, dinlemediğiniz o sesi sonsuza dek haykıracak.”
Günaydınnnnn⚘ Mutlu, sağlıklı, huzurlu günler dilerim 💕 ******** Kartallar uçar mı bir harâbeden Köprülerden benim yârim geçer mi Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları 💙 ............. Sen nasıl bu kadar bulut gülmesi Sen nasıl bu kadar bıldırcın sesi Sen nasıl bu kadar pencere önü Sen nasıl bu kadar gök
Resim