Şu insanoğlu ne biçim bir yaratıktı! Kendisi değil de başkaları söz konusuysa eğer, sözleri dinlenir bulunuyor, her konuda akıllıca, bilgece laflar ettiği düşünülüyordu.
Bir gece yarısı saraydan bir ses yükseldi ki o sesle yer yerinden oynayıp, herkes yatağından fırladı. Padişah kendini don gömlek sokağa atıp,
-Aman ey benim sevgili kullarım, yetişin! Bana da kazık giriyooor!... diye durmadan bağırmaya başladı. O kentin kişileri,
-Padişahtır, yalan söylemez. Elbet kazık girdiği doğrudur. Bizden çok bağırması da, herkese, rütbesine göre büyüklükte kazığın girmesindendir. Padişaha giren kazık sultani olmak gerek... dediler.
Padişah yeri göğü inleterek,
-Ne durursunuz, gelip kazığı çıkarsanız ya... diye yalvardı.
Padişahın çevresindekiler,
-Ey sultanım, Nasıl çıkaralım, bu kazık başka kazıklara benzemez. Gözle görülmez. Elle tutulmaz. Acısını da kazığı yiyenden başkası duymaz. Az daha sık dişini, bir zaman sonra bizim gibi sende kazığa alışır, rahata kavuşursun!... dediler.
Ülkemize sığınan nice bilimadamlarını belgelerle, kaynaklarla anlatan bir kitap...
Tarih bilgileri içermesine rağmen ağır bir dili yok, akıcı ilerliyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün ileri görüşlülüğünü bir kez daha göreceksiniz. Atatürk ile ilgili bölümler geçtiğinde gözlerim doldu.. İnsan gerçekten 'Nereden Nereye?' diyor...
*(Spoiler içerebilir)*
Almanya'da yaşayan Yahudilerin sadece İkinci Dünya Savaşı'nda zulüm gördüğü düşünülmektedir fakat bu algı yanlıştır. Hitler'in şansölye seçildiği tarihten itibaren zulüm başlamıştır. Hitler zulmü başladığında Almanya'da yaşayan Yahudi bilimadamlarına kucak açan tek bir ülke vardır, o da Türkiye; Almanların deyimiyle Atatürk Türkiyesi..
O sırada Türkiye'de Osmanlı Darülfünun'dan İstanbul Üniversite'sine uzanan bir yolculuğa çıkılmış ve üniversite reformu yapılmıştır. Reformdan sonra İstanbul Üniversitesi kurulmuş, yeni üniversite için Yahudi bilimadamlarının önemli şans olduğu görülmüş, bağlantı kurulmuş ve bilimadamlarıyla anlaşma sağlanmıştır.
Bilimadamlarına öncelikle yaşama hakkı verilmiş, ister toplama kampında olsun, ister serbest olsun Türk devleti memuru olarak görülmüş ve devlet koruması altına alınmıştır. Bu bilimadamlarına maddi kazanç( başbakandan bile fazla maaş), teorilerini pratiğe dönüştürme ve geleceklerini kurma şansı vermiştir.
Bilimadamlarının ülkemize kattıkları arasında matematiksel mantığın tanınması, mimarinin gelişmesi, ilk sendikanın kurulması, sanat eğitiminde ilerlemeler, nanoteknolojinin ve radarın bulunması sadece birkaç bölümüdür.