Yol mu yordu, yoksa yol mu uzadı? Varamadık bir türlü istediğimiz yere. Arafta kaldı her yanımız, ne eskisi gibi olabiliyoruz ne de kendimizi tamamlayabiliyoruz.
Biz, olmadığımız şeyiz, hayat kısa ve hazin. Gecenin içinde dalgaların sesi, gecenin kendi sesidir; ve kim bilir kaç insan ruhunun derinlerinde duymuştur onun, derinlerde çoğalan boğuk köpük sesleriyle yankılandığını, karanlıkta paramparça olan umut gibi! Elde edenler ne çok gözyaşı döktü, başaranlar ne çok gözyaşı yitirdi! Deniz kıyısında gezinirken gecenin sırrını, uçurumun iç yüzünü gördüm bütün bunlarda. NE ÇOK İNSANIZ YAŞAYAN, NE ÇOĞUZ KENDİNİ KANDIRAN!"
Çok erken geçtik hayattan.
Çok çabuk yorulduk.
Oysa henüz yarısına bile gelmedik yaşamın. Her şeyi çok iyi anlamanın, her şeyin boş olduğunu bilmenin verdiği yorgunluk bu. Erken yorulduk, genç ihtiyarladık.
Bazen; hayat yorar insanı.
Şarkılar yorar,
Beklemek yorar,
Özlemek yorar,
Affetmek yorar,
Hoş görmek yorar,
Boş vermek bile yorar,
Ve insan susar,
Her şeye, herkese rağmen,
Elinden gelen tek şeyi yapar,
Bağıra bağıra susar...
Üç tutku yönlendirdi hayatımı: Sevgi açlığı, bilgi arayışı ve başkalarının acılarına yönelik dayanılmaz bir merhamet. Aşk ve bilgi göklere yükseltti ama merhamet her seferinde çekip yere indirdi beni.