Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erhan

Erhan
@edartici
Öğretmen
Lisans
Hakkari
Adana
106 okur puanı
Mayıs 2015 tarihinde katıldı
Asimilasyon yol değil deriz de Çirkinliğini anlamışlığım şimdi Gibi bir his gezindi içimde İnsanı koparmak çiçeğinden Gerçeklik: Güzelsiz bir gerçeklik Asimilasyon niçin bilsin Çiçek koparmak asimilasyonun işi!
Reklam
... Yorgunsundur o zaman Belki de yıpranmış? Hayır...Kalsın yorgunluk Dağlara çekiliyorum ben Yıpranmışlığın beslediği gücümle.
... Aşkınlıkla aşkla çağırsam da seni varlığıma Volkan yutmuşluğumdur bu; bu su gibi senden geçmek

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
... Bulut yakınlığında Yakınımızda olacak Tüm tufanların tortusu Acılanmak! Ve Anka kadar Var olacak Keder! Acılar da biter
Yokluğunun sanrısıdır bu Şu an kollarımda olman Harikulade güzel yüzünü Göğsüme gömüyorsun korkmadan Gitmek saati gelmiyor aklına Kimselerin yok soruşturacak Benimsin: Kendin olduğun kadar ...
Reklam
Küçük imalathanelerde ve zanaatlarda işçi alet kullanır. Buna karşılık fabrikalarda ise, işçi makinenin emrindedir. Birincisinde alet, işçinin istediği hareketlerde bulunur. İkincisinde ise, işçi makinenin hareketlerine uymak zorundadır. Küçük üretim atölyesindeki çalışma sistemi canlıdır. İşçiler bu sistemin birer parçalarıdır. Fabrikada ise cansız bir sistem vardır ve bu sistem işçiden bağımsız işler. Öyle ki, işçi sadece canlı bir uzantı konumundadır.
Bireysel ve toplumsal çıkarlar çatıştığı müddetçe, insan emeği denetlemez, tersine emek insanı köleleştirip, karşısında yer alır. Ona yabancı bir güç teşkil eder.
İşçiler üreterek ve ürettiklerinin verdiği güç sayesinde zenginleşirler. Ama bu zenginlik oranında da yoksullaşırlar... ...işçi üretim esnasında kendini ne kadar çok harcarsa, nesneler dünyası o kadar güçlenecek, kendi ruhsal hali ise, o oranda yoksullaşacaktır ve yabancılaşacaktır. Aynı şey dinde söz konusudur. İnsan kendi insani değerlerini tanrıya yükler. Aynı ölçüde yoksullaşır. İşçi hayatını nesneye katar. Artık kendisine ait değildir. Dolayısıyla emek sarf ettikçe, varlığı geriler. İşçi kendi ürününe yabancılaşır. Bu durumda emeği, bağımsız bir varlık, bir nesne haline gelmiş olur.
Hegel'e göre tanrı, tarihin failidir. İnsanda bir nevi yabancılaşma olarak yer alır. Bu anlamda tarih, kendisini bulmasının yoludur.
İnsanın siyaset, bilim, sanat ve dini inanış gibi şeylerle ilgilenmeden önce, karnını doyurma, barınma ve giyim gereksinimlerini tatmin etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, birincil maddi tatmin araçlarını üretebilmiş ve belli bir ekonomik düzeye gelmiş olan ülkelerde, sosyolojik ve politik kurumların, sanat eserleriyle dinin gelişmesi söz konusu olabilir ancak. İnsan bu doğrultuda hayat tarzı tarafından şekillendirilmiştir.
Reklam
Üretimle ilgili olan bir etken, her türlü doyumdan kaçınmayı gerektiren eğilimlere neden olabiliyordu. Bunu kapitalizmin ilk evrelerinde görmek mümkündü. Yine 19. yüzyıldaki kapitalizmin sebep olduğu stokçuluk ya da 20. yüzyıl kapitalizminin getirdiği tüketim çılgınlığı ve sarf etme arzusu da bu başlık altında incelenebilir.
İnsanın yapısını somut olarak görmek mümkün değildir tabii. Gördüklerimiz, söz konusu yapının, değişik kültürlere göre büründüğü muhtelif görünümleridir.
Marx'a göre bireysel fikirlerimiz, herhangi bir toplumdan esinlenip, alınmıştır. Söz konusu fikirler, ilgili toplumun özgün dokusuna ve çalışma şekline göre meydana getirilmişlerdir. Marx'ın özelliği, her türlü ideolojiye, fikre ve toplumsal hedefe karşı tavır almak ve gözetlemeye, inanmamaya ve şüpheye dayanan bir konumda bulunmaktır.
Marx politik liderin sosyolog olmasını şart koşuyordu. Freud da tedaviyi yapan kişinin, yetenekli bir bilim adamı olmasını ister. Zira her iki düşünüre göre de, fert ve cemiyeti değiştirecek olan asıl enstrüman, dürüstlüktür. Toplumların ve fertlerin tedavisinde, fark etme, yani bilinçli hale gelme kilit konumdadır.
Sayfa 20 - İlya psikoloji dizisiKitabı yarım bıraktı
Bir arı, bir çiçekli dala nasıl bağlanırsa Henriette de bana öyle bağlıydı; asıl amacı ben değildim, bir andım onun için, belki de bir tesadüf, ama bütün yaşamı değildim. Tahtını kaybetmiş bir kral gibiydim ve bana krallığımı geri verebilecek birini düşünerek yürüyordum. Kendini kaybetmiş bir kıskançlık beni sarıyordu. Hiçbir şeye cesaret edemediğim, şimdi bana daha ince daha karışık gelen bir sevginin bağlarına sahip olmanın verdiği fiili hakkın zinciriyle güçlendirilmediğimden dolayı kendime kızgınlık duyuyordum.
Sayfa 208Kitabı okudu
93 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.