Ninem yakınırdı her zamanki gibi:
— Abe kızanlarım, topraksız yerde yaşanmaz. Her yer burada ev. Güneşi gördüğümüz yok. Derler ki, gelmeyeydin. Kim gelmek istedi, ben mi? Ah kışın bile duvarları sıcak olan evim. Çapaya çıktığımızda tarlakuşları ötmezdi daha. Kışın karın altında toprak dinlenir suyunu alırdı iyice. Toprağı kazardık, yarılır gevşerdi. Bolluğu bereketi ancak toprak anlatır. Gençliğimde olsaydı, çıkıp giderdim buralardan. Yaşlılık zor dert. Çıkmamış kimse gurbetteki topraklarımıza bahçelerimize sahip. Almaz aklım, bu erkeklerin çabası niyedir? Alıp başlarını düşerler gurbetlere, viranlara. Bırakırlar ata topraklarını.
Hemen hemen her hikâyesinde kendinizden bir şey bulursunuz. Yoksulluğun dejenere edilmeden hikâyeye yedirilmesi ne müthiş bir yetenektir. Hayranlığım kat kat arttı. Taşralı, Piyano Çalabilmek, Edirne'nin Köprüleri ve Haraç hikâyelerini ayrıca sevdim.
Parasız YatılıFüruzan · Yapı Kredi Yayınları · 20193,670 okunma
Yengem Sabahat'ın annesiydi, ama ben gün boyu sokağa çıkıp dışardan, "Yenge! Yenge!" diye bağırdığımdan, Sabahat annesine, "Yenge," der olmuştu. Sabahat benden iki yaş küçüktü.
Edirne'nin Köprüleri