Hastalık gibidir sanatla uğraşmak, insanı insanların içinde yalnız bırakır; demişti Ateş belki de Ateş’i yazan ben... Şu an bunun bir önemi yok çünkü konumuz -hastalık ve sanat-
Sana gücü emsalsiz ve tanrıların düşmanlarına karşı sıklıkla kullandığı intikam silahını, adaleti sağlamaya yarayan kader silahını ve Vişnu’nun gücü korkunç diskini vereceğim.
Bir gün hiçbir şey hissetmeden cansız bir şekilde karanlık bir sıvının içine düşüveriyorsunuz. Zaman yavaş yavaş ilerledikçe o karanlık sıvının içinde bir canlıya dönüşmeye başlıyorsunuz. Hiçbir şeyden habersiz birilerinin kucağında dünyadaki ilk nefesinizi alıyor, ilk kez çığlığınızı atıyor, ilk göz yaşınızı döküyor ve dünya ile ilk defa temasa
İnsanlar kendilerine biçilen rolün gerçekliğine inanmanın kolaylığı altında yaşamayı severler. Bizim gibi insanları ise dışlayarak kendi kolaylıklarından kopmamaya çalışırlar.
İnsan kendi ile çelişki içinde olduğunda mutlu anları bir anda karamsarlığa dönüşebilir. Sözcükler boğazına düğümlenir. Söylemek istediklerini söyleyemezsin, bildiğin halde...
Elimi bağlamaya mahkum edilen saçıma attım. Saçlarıma esareti yaşatan o, siyah lastik tokayı çekerken içimdeki yaşanmamışlıklarımı belli bir süre de olsa yaşayabileceğimden yüreğim sevinçle doldu.
Her ritim hareketiyle insanların gözbebeklerininden ruhlarına işliyordu. Gözleri hala kapalı dans eden dansözün büyüsü bozulmasın diye seyircilerinden alkış bile gelmiyordu ya da kimsenin aklına alkışlamak gelmiyordu.