Panteizm'i merak ettiğim ve hakkında daha fazla şey öğrenmek için kütüphaneye gittiğimde, aklımda ya Spinoza'yı ya da Bruno'yu almak vardı. İkisi de ders kitaplarımda "panteist" olarak geçiyorlardı. Bruno yerine Spinoza'yı bulabildiğim için bu kitabı aldım. Panteizm dışında Spinoza'nın felsefesini ayrıca merak
Kitabımız, Gümüş isimli kızımızın annesini kaybetmesi üzerine bir deniz fenerine gönderilmesini ve oradaki bekçi ile yaşadıklarını anlatıyor. Fener bekçisi Pew, Gümüş'e fener kurallarını öğretirken bir yandan da hikâyeler anlatıyor.
Bu hikâyeler, ana hikayemizi bölüyor; geçmiş ve gelecek arasında gidip geliyoruz. Kitapta daha çok bu hikayelerdeki kahramanların yaşamlarını okuyoruz. Gümüş'ün hikayesinin nasıl devam ettiği ise daha sonralarda anlaşılıyor.
Herkes kendi hikayesinin ana karakteri ve bu ana karakterler arasındaki gidiş-gelişler ilk başlarda zorlasa da ilerledikçe hepsi çözülüyor. Her karakterin ortak noktası ise hiçbirinin mutlu bir yaşamı olmaması. Bu yüzden kitapta genel bir melankoli havası var diyebilirim.
Yazarın kendine özgü bir hikaye anlatışı var. Örneğin, hikâyeler giriş-gelişme-sonuç diye değil, tam tersi ya da daha karışık biçimlerde ilerliyor. Yazar bize her yerden bir parça veriyor ve biz de birleştiriyormuşuz gibi.
Kitaptaki bir öne çıkarılan unsur da aşk. Karakterlerimizin yaşamını en çok etkileyen şey bu. Aşkın dünyadaki en değerli şey olduğuna dair pek çok vurgu yapılmış.
Bunların dışında Fener Bekçisi beni daha çok üzen bir kitap oldu. Bu; karakterlerin içindeki yarım kalmışlık, yalnızlık ve sevgisizlikten dolayıydı. Anlatımı ve sürükleyiciliği güzeldi. Tavsiye ederim.
Fener BekçisiJeanette Winterson · Turkuvaz Kitap · 2010122 okunma
"Bana bir hikâye anlat Pew.
Nasıl bir hikâye, çocuk?
Mutlu sonla biten bir hikâye.
Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Mutlu son mu?
Hayır, bir son."
Mükemmeldi... İçindeki her hikâye mükemmeldi. İncelemeye geçmeden önce söylemeliyim ki kesinlikle okumalısınız.
İçerisinde on üç hikaye bulunan kitabımızda, hikayelerin her biri yazarın kendine özgü anlatımıyla yazılmış. Bu anlatım öyle doğal ve samimi ki yazarın aralarda hikayeyi bölüp okuyucu ile konuşması bile rahatsız etmiyor.
Yazar, bir hikayede okuyucuya pek çok duygu yaşatıyor. Hikayelerin nerelere gideceğini, nasıl biteceğini kestiremiyorsunuz. Her zaman şaşırtıcı sonlarla kapanışı yapıyor. Aynı zamanda hikayelerin konuları da ilgi çekici. Tüm bunlar kitabın sürükleyiciliğini artırıyor.
O.Henry, benim için hem anlatımı hem de bulduğu konularla özgün ve sevdiğim bir yazar oldu.
Kitap okumakta zorluk çektiğiniz bir dönemdeyseniz, bu kitap bu sorununuzu çözecektir. Bunların dışında söyleyeceğim tek şey bu kitabı okumanızı istemek. Keyifli okumalar.
Hem isminden hem de arka kapak yazısından dolayı daha ürkütücü ve gizemli bir hikâye beklemiştim Lanetli Otel'den. Ancak bu "otel" olayları bile kitabın yarısından sonra başladı. Kitapta gizem olsa da korkmamı sağlayacak hiçbir şey olmadı. Bu yüzden beklentimin biraz altında kaldı diyebilirim.
Yine de karakterleri ve olayların gidişini okumak zevkliydi. Oldukça akıcı ve yalın bir anlatımı vardı. Hikayeden çok anlatımı beni sürükledi.
Konusundan bahsedecek olursam spoilera girecek. Arka kapak yazısını bile okumanızı tavsiye etmiyorum. Hiçbir şey bilmeden başlamak daha iyi olur. İçinde gizem olan ve anlatımı sıkmayan bir roman arıyorsanız öneririm.
"Bir zamanlar bizi birbirimize bağlayan o bağ tamamıyla koptu mu? Sanki birbirimizi hiç tanımamışız ve sevmemişiz gibi onun yazgısını, iyisiyle kötüsüyle, hiçbir şekilde paylaşmayacak mıyım artık ben?"