Catherine karakteri ile Henry James'in çirkin ve zengin bir kadının -yani çirkinliğine rağmen insanların etrafında olması için bir sebebin olduğu kadınların.Bu çirkinliği bir genelleyişi de kapsıyor,anlatılana göre Catherine'in çirkinliği,yüzünün estetik durmayışından ibaret değil,aynı zamanda herhangi bir ''kadınsı'' özelliğe de sahip değil.Cilveleşebilmekten ve erkekleri etkileyebilecek herhangi bir yetenekten söz ediyoruz burada.Babası tarafından beceriksiz olduğu gerekçesi ile aşağılanırken,çoğunlukla annesinin kadınsı özelliklerine atıf yapılıyor.Gerçek bir yoksunluktan değil,istenen şeylerin yokluğundan aşağılanıyor kısaca.- toplumsal konumunu mikro düzeyde kusursuz anlatmış bence.Bu konuda,bu kitabın üstüne bir şey yazılması gerektiğini düşünmüyorum.Avrupa seyahati dışında tek mekan ve tek mekanın da tüm imkanlarını sonuna kadar kullanıyor Henry James.Nitekim başlıkta Washington Meydanını gördüğümüzde,kitabın bir evden bir meydana bakış ile geçeceğini daha en baştan anlayabiliriz.
Doktor Sloper'ın kızına bakışının bu denli sorunlu olmasının sebebi kıyaslamasının,Catherine'in annesinin iyi özellikleri üzerinden olmasından kaynaklanıyor.Bu iyi özellikler annenin merhum olmasından kaynaklı abartılırken,kötü özellikler de zaman içerisinde ölümünün ardından yas tutulan her kişide olduğu gibi siliniyor.
Catherine'in yarışması gereken kişinin ölü olması,ilkin babasının,annesini kafasında yarattığı tasavvuru nedeniyle çetinken bir de annenin hata yapma imkanın olmaması,ölü sabitliği devreye giriyor.
Ölü yaptığıyla kalır,yapacağı iyi de kötü de bir şey kalmamıştır başka.
İki şey kıyaslanırken,birinin yücelişi diğerinin dibi görmesine bağlıdır.
Burada ölü eşinin,Sloper'ın gözünde neden bu kadar değerli olduğunu bir kez daha kavrıyoruz.
Catherine annesi ile kıyaslanırken,annesi de Catherine ile kıyaslanıyor.
Catherine'in çirkinliği annesinin daha da güzel gözükmesini olanaklı kılıyor.
Babası annesini olduğundan da güzel hatırlamaya başladıkça da Catherine'e yapılan haksızlık artıyor.
Üstüne bir de annesinin mirasının Catherine'e kalmış olması binmesin mi...Catherine annesinin yerine geçmiş olduğu hissini yaratıyor babasında böylece.
Mirasın ona geçmesiyle,eşinin yaşam hakkı,kızına geçmiş gibi geliyor Sloper'a.
Bu da kimin yaşamayı daha çok hak ediyor olduğu sorusunu doğuruyor onda pek tabii.
Sorunun cevabı da,ölü olan taraftan yana olduğunda aşağılamaların şiddeti gitgide artıyor.
Catherine'in neden genç bir aylağa gönlünü kaptırdığını anlamak da kolaylaşıyor anlayacağınız üzere.
Sevilme umudu,daha önce de sık sık değindiğim ''mucizevi kurtarıcı'' tiplemesiyle birleşiyor.
Catherine'in babasının aşık olduğu adamı istemeyişini de bu yıllardır süre gelen kendisini annesiyle kıyaslamasından kaynaklanan,ona hiçbir şeyi hak görmeyişi ile bağlantılı görmesi çok makul.
Eğer o delikanlı,gerçekten Catherine'e aşık olsaydı da onu istemeyecekti ve miras için onunla evlenmeye çalıştığını söyleyecekti.
Catherine de bunun farkındaydı ve yaptığı hataların birçoğuna da babası sebep oldu.
Kaldı ki kitabın ilerleyen bölümlerinde ölen babasını ve Townsend'i - parası için ona aşıkmış gibi yapan yakışıklı,hovarda genç- zihninde aynı çekmecede saklıyor.
Eş ve baba kontrolü kadın için birbirinden farksızlaşıyor.
Şöyle anlaşılabilir bunun nedeni;
İkisinin de kendisi hakkındaki gerçek düşüncelerinden habersiz ve ikisinin daha önce ağızlarında saklıyor oldukları bakla,çıkarları tehdit altında olduğunda ya da elde edecekleri bir şey olduğunda ortaya çıkıyor.
Çıkarlarına bu düşkünlükleri,kendisi hakkındaki düşüncelerinin aynılığı ve bunları öğreniş biçimi aynı ve sonucunda hissettiği şey de sandığı ile gerçeklik arasındaki uçuruma baktığında yaşadığı dehşet olduğu için ikisi de aynı yerde duruyor.
Aynı hayal kırıklığını ona yalnızca,kendisini sevmeyenler de yaşatmıyor.
Penniman da,Catherine'in evlenmesi durumunda babasının mirasını ona bırakmayacağını söylemesi ile Catherine'in bunu umursamaması ve Morris ile kaçmayı planladıklarında,Catherine'in Morris'e babasının mirasını bırakmayacağını söylediğinde olanları Morris ve Sloper ile aynı düşünce yoluyla karşılıyor.
Morris'in borçları var ve yalnızca Catherine'in annesinden kalan miras ile yetinecek de değil.Bu yüzden Catherine'in ona gelip kendisini kaçırmasını söylediği saatte gelmiyor,ülke dışına kaçıyor.
Penniman ise Morris'in Catherine ile sırf parası için evlenmek istediğinden haberdar.
Babasının mirası ona bırakmayacağını öğrendinde Morris'in evlenmekten döneceğinin de bilincinde.
Yani o da Catherine'e bir erkeğin gerçekten aşık olabileceğini düşünmüyor,onun iyi bir evlilik yapabilmek için parasını kullanması gerektiğinden de emin.
İşte bu Catherine'in umutlarına inen darbelerin en sonuncusu oluyor.
Onun iyiliğini isteyenler,onu sevenler de onu hor görüyorlar.İyiliğini umut etseler de,bunu ona vermeyeceklerini de biliyorlar.
Catherine'in nakış işinde çok iyi olması da elbette ki rastgele eklenmiş bir detay değil.
Nakış işinde usta olmasıyla onun bir örümcek olduğunu kast ediyor Henry James.
Washington Meydanına bakarak,örgü örmekle yetineceğini.Sessiz,nemli mağara kuytularında AĞLARINI ÖRMESİ gerektiğini.Onun avlanabilmesinin tek yolunun,kendine uygun olan yoldan gitmesi olduğunun herkes farkında.
Sıradan bir hakikat olarak kabul görüyor,eserin yazarı dahil herkes onun bir örümcek olduğu.
Sonunda da,üzerinden yılar geçse de tek bir noktada Washington Meydanına bakan malikanede örgü örerek hayatını sürdürüyor.
Yıllar sonra Morris benzer vaatlerle yeniden geliyor.
Babasının mirasından olmaması için,o gece kaçtığını..yani onun iyiliğini istemiş olduğunu ve evlenmelerini,sıfırdan temiz bir sayfa açmalarını söylüyor.
Örümcek ise ondan beklenen kör gözlerle - karanlık bir mağarada gözlerin gelişmeyeceği düşünüldüğünden.Ki öyleydi de,ışığa çıkıp zorlanarak da olsa gözleri açılana kadar. - yeniden onu içeri alacak gibi davranıyor.
Yılların ardından hala hiçbir şeyin değişmediğini gören örümcek,tiksintiyle mağaranın girişini kapıyor.
Bir daha da açılmamak üzere.
...