Çok başarılı olduğum günler de oldu, dibe vurduğum da.
Sevgi dolu değilim, nefret dolu da.
Barışçıyım, biraz da savaşçı.
Biraz güçlüyüm, biraz zayıf.
Biraz iyiyim, biraz kötü.
İyi? Kötü?
İnsanım.
Perdeyi kaldırıp arkasına geçmek! Hepsi bu! Bu duraksama, bu korku niçin? Arkasının nasıl olduğu bilinmediği için mi? Hakkında belli bir şey bilmediğimiz kargaşa ve karanlığı sezmek bilincimize özgü bir nitelik olduğu için.
Mutluluğun eksikliğini dünyevi bir nedene bağlayan aziz mahluk! Hissetmiyorsun, felaketinin paramparça kalbinde, bozulmuş aklında yattığını hissetmiyorsun, dünyanın bütün kralları bir araya gelse bile sana yardım edemez.
Eskiden tüm dünyayı sevgiyle kucaklayacak yüreğe sahip, her adımda cenneti ayağının dibinde gören, zengin duygularla dolaşıp duran ben, artık aynı kişi değil miyim?
Bu yürek şimdi ölmüş durumda, artık ondan dışarıya yansıyan hiçbir coşku yok, gözyaşlarım kurudu, artık beni canlandıran gözyaşlarımın ferahlatamadığı düşüncelerim kaşlarımın endişeyle çatılmasına neden oluyor. Çok acı çekiyorum, yaşamımın tek neşesini, içinde bulunduğum ortamda dünyalar kuran canlı gücü kaybettim; o yok artık!
Bunu yapmasın, ilahi bir masumiyetin ve mutluluğun bu imgeleriyle hayal gücümü kamçılamasın, zaman zaman yaşama kayıtsız kalan kalbimi daldığı uykudan uyandırmasın!
Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum, çünkü yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki, ondan başka ne bir şey tanıyor, ne de bir şey biliyorum; ondan başka da bir şeyim yok zaten!