Açıkçası bu romanda, olmayı dilediğim kişi ve sahip olmak istediğim bir dostla dünyayı dolaştığımı hissettim. Gidilen yerler arasında çok net ayrımlar olmaması, olaylar eşliğinde karakterlerin bir ülkeden başka ülkeye geçmeleri okuyucuyu gerçekten de heyecanlı şekilde merak unsurunu kaybetmeden sürüklüyor.
Genellikle sonradan hikâyeye katılan karakterlere ısınamayan biri olarak, Bayan Aouda’nın varlığının içimi ısıttığını söylemeliyim. Hikayede atmosferin bozulmasına neden olan bir olayın olmaması da romanı sıcak kılmış.
Ancak özellikle macera dolu romanlarda içinde olduğumuzu hissettiğimiz yerlerin tasvirlerinin daha ayrıntılı, daha yumuşak çizgilerle anlatılmasını destekleyen biri olarak, Verne’i bu anlamda eksik buldum. Örneğin Amerika’daki tren yolculuğunda geçilen yerlerin üst üste isimlerinin sıralanması yerine, karakterlerin içinde bulunduğu mekanın gözümüzde canlanacak şekilde betimlenmesi romanı daha katmanlı yapabilirdi.
Seksen Günde Devr-i Alem beni hiç hayal kırıklığına uğratmayan, yıllar sonra ikinci kez okuduğumda da umudun bittiği yerde çaresizliğin olmaması gerektiğini hissettiren, ve okuduğum için kendimi şanslı saydığım bir romandı. Size de bu güzel romanı, iyi ve tam bir çeviriyle okumanızı tavsiye ederim.