Klişelerin dışına çıkamamak da bir çeşit konfor bataklığı değil midir? Yanılmış olmaktan korkmak en büyük yanılgımız belki. Zihnin sınırı ne, evrenin sınırı ne? Denemeden sınırı, haddi nereden bileceğiz? Küçücük çocuğun çizdiği resimdeki olmazsa olmazları; ev, nehir, kuşlar, bulutlar, güneş ha bir de evin yanında tek başına bir ağaç. Bunları bu çocuklara kim öğretti? Ve bunlar neden “aferin”lenmekte? Küçük küçük gölcükler yapsa mesela, çizdiği ev karelerden ve dikdörtgenlerden oluşmasa, resimde hiçbir şeyin simetrisi bulunmasa, resmin gerçekliklikle ilintisi olmasa hatta… Çirkin midir bu resim?
Oğuzcum Atay geldi aklıma burada. Kötü bir resim asarız korkusuyla hiç resim asmıyoruz çoğu zaman sanki. Ama kötülük, iyilik… Kime göre, neye göre?