Kitabı okuyan büyük bir çoğunluk gibi ben de bunun bir huzursuzluk hikayesi olduğunu söyleyebilirim. Mümtaz ile Nuran arasında neden olduğunu anlayamadığım huzursuz aşkın doğu-batı, eski-yeni çekişmeleri ile bezenmiş hikayesi. Maalesef romanın anlatım tekniği, yazarın ağır tasvir çabaları, zamanın belirsizliği (az sayıda meydana gelen olaylar arasında geçen sürenin sadece mevsim geçişleri ile anlatılması gibi) beni kitaptan uzaklaştırdı. Öyle ki bazı tasvirler uzun bir paragraf büyüklüğünde virgüllerle ayrılmış bir sürü cümleden oluşuyor. Bazen cümlenin sonunda yazarın neyi tasvir ettiğini bile unutabiliyor insan Özellikle benim gibi edebiyat gurmesi olmayan okurlar için okuması ve sindirmesi güç bir roman.
Bu kadar beğenilen bir romanı eleştirmek de ayrıca beni huzursuz ediyor. Ömrüm yeterse kitabı ileriki yıllarda yeniden okumayı bile düşünüyorum.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde çok beğendiğim Ahmet Hamdi Tanpınar maalesef bu romanında beni hayal kırıklığına uğratmış oldu.
Okuduğum ilk Hakan Günday romanı. İkincisini okur muyum bilmiyorum.
Hakan Günday savaş karşıtı düşüncelerini, dünyayı kendi çıkarları için kan gölüne donüştürmekten çekinmeyenler ile ilgili eleştirilerini hiçbir inandırıcılığı olmayan zorlama bir hikaye eşliğinde okuyucuya sunmuş. Keşke bunu James Bond özentisi bir hikaye eşliğinde değil de bir deneme olarak yayınlasaydı.
Hikaye o kadar zorlama ki, Zamir'in barışı sağlamak için gerçekleştirdiği eylemler sade suya tirit saçma sapan şeyler. Zaten yazar da asla o eylemlerin inandırıcılığına kafa yormayış. O sadece dünyada gerçekleşmiş bir takım olayları baz alarak kendi eleştirel görüşlerini aktarmaya odaklanmış.
ZamirHakan Günday · Doğan Kitap · 20214,535 okunma
Mahir Ünsal Eriş bu ilk kitabında karanlık, kasvetli insan manzaralarını kelimelerle oynayarak elle tutulur hale getirmiş. Yoksunluğun, yoksulluğun küf kokusunu duyuyor insan. Çaresizliğin pençesinden nasıl kurtulurum diye kara kara düşündürtüyor. Hele "Bir Konsomatris Hikayesi" insanın böğrüne öküz oturtuyor.