"Belleğimdeki bilinmez, uzak, albenili bütün sözleri taradım. "Mabel!" diye sevinçle bağırdım aniden."
Mabel olmak kimilerine çok acınası ve mayası acı gözükse de bazıları o mağrur arka planda kalmışlığın kıymetini her zerrelerinde hissedecek kadar kendilerini bulmuşlardır bu isimde.
"Aşk yok olmak diyor biri, yar ben yokum yok zaten." dizelerinden damla damla dökülen karakteristik özellikler benliğine de işleyen biri var: Bu şarkının yazarı. Mabel'in taşıdığı, belki taşımaktan utanç duyduğu ama onurlu mağlubiyeti onursuz zafere tercih etmişliğin hazzını tadabilen kişilik özellikleri Mabel Matiz'i derinden etkilemiş olacak ki kendine bu takma adı seçmiş. Haksız da sayılmaz sanki, ha?
Ada, Tuna yani Mabel için gönüllü bir adanmışlık... Bir yetimin başını okşarken içine dolup taşan huzuru... İnsanların ikiyüzlülüğünden, dalaveresinden kaçıp sığındığı limanı... Hafif esintili bir yaz akşamı sahilde yürürken diline dolanan şarkı... Hem en güzel, hem en tehlikeli zaafı... Şartlar imkansızlaştıkça kuvvetlenen bağları...
Siz en iyisi kitabı elinize alıp sindire sindire bu çıkarsız sevgi sonsuzluğunun içine bırakın kendinizi.
Kitabın sonu hakkında farklı görüşler okudum. Ama kanımca olabilecek en kaliteli son verilmiş yazar tarafından. Bir şeye inanmışlığın getirdiği zaferi okuduk biz. Zaferden kastımıza bağlı bu aslında. İmkansızın içindeki imkan. Olağan noktalardaki olağanüstülük. Belki yola çıkarkenki hedef noktası farklıydı ama onu öyle bir başkoymuşluk ile sürdürdü ki sonucunda hedefin mümkünata olan kilometrelerce uzaklığı bir anda hedefin ta kendisi oldu.