çünkü babası küçük kızının her gününü aynı biçimde, aynı uzunlukta
raporlandırmasını beklemişti. Oysa Clarissa çok sonraları tek bir neşeli anın bile yaşanan saatlerden çok daha fazla coşkuya neden olabileceğini ve bunu sayfalara sığdırmanın mümkün olmayacağını öğrenecekti.
O bağırsaklarını deştiğimiz, başı bulutlara değen dağın yanında biz insanlar öylesine küçücük, öylesine cılız kalıyorduk ki. Orada olup da bu küçük adamların dağın eteğinde açılan açık bir ağza benzeyen deliği, daha gün doğmadan o delikten içeri girişimizi ve biz toprağın bağırsaklarında ağır ağır ilerlerken güneşin arkamızdan acı acı baktığını bir
görseydin; dağın hüzünlü yüzünü görüp de, ta içerden gelen gümbürtüleri ve çılgın bir insanın kahkahalarına benzeyen patlamaların yankılandığını duysaydın, ne demek istediğimi anlardın.
Kendi kendine abuklarken kullandığı dilde, sözdizimi ve sözcük seçimleri düzeliyordu. Fakat doğrudan oğlanlara hitap ederken, kendini çoğunlukla onların inceliksiz, basit dillerine kaptırıyordu.