Öncelikli olarak, kadınlara uygulanmakta olan şiddeti durdurmak gerektiğini kavradım. Kadınlara tecavüz edildikçe, dayak atıldıkça, onlar, sakat bırakıldıkça, sünnet edildikçe, yakıldıkça, gömüldükçe ve korkutuldukça dünyadaki temel yaşam enerjisinin zarar gördüğüne inanıyorum. Ben öyle radikal bir insan değilim ama, kadınların bu şekilde aşağılanması, hayatın kendisinin de hiçe sayıldığını gösteriyor. Bu durumun düzeltilmesi gerektiğini, aksi takdirde hepimizin sonunun geleceğini düşünüyorum. Açık, güven dolu, koruyucu, yaratıcı ve hayat dolu olması gereken kadınlar, boynu bükük, kısır ve kırık olmaya zorlanmamalı.
Orada kadınlara çalışmak, okumak, doktora gitmek veya yanlarında erkek refakatçi olmadan çıkmak yasak. Bürünmek zorunda bırakıldıkları çarşaflar ise onları ne tecavüzden ne de öldürülmekten koruyabiliyor.
Balonlarına hiç iğne batırılmayan insanlar da yaşıyor. Onları gün olur kıskanır, gün olur küçük görürüm. İşte, bütün balonlarına iğne batırılmış bir baloncu gözüyle sokaklardayım.
Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini, oradan yaşama sevinci duyulacağını öğretmişlerdi. Hayır, şimdi insanları kitapların öğrettiği şekilde sevmiyorum.
Kendinizi hoș tutarsanız, kendilerinden hoșnut olan öteki insanlar sizi seveceklerdir; komșunuzu yerden yere çalarsanız, öteki komșular gülecektir. Ama kendi ruhunuzu yaralarsanız, bütün öteki ruhlar çığlığı basacaktır.
— En kötüsü güzel burunlu yaratılmaktır. Adınız Güler, değil mi?
— Ben daha sizinkini bilmiyorum.
— Öğreneceksiniz. Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor. (Sustu. Bir sigara yaktı.) Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: Sigara içtiğimi. İşte bir başkası: Bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda 'sen' diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin(iz)?