Sözcükler

Jean-Paul Sartre
... Yazar, "Sözcükler" adını verdiği özyaşamöyküsünü 1953 yılında yazmaya başladı, 1954 yılında büyük bir bölümünü bitirmişti. 1964 yılında "Sözcükler"i yeniden, bu kez daha yumuşatılmış, ayrıntılara daha çok önem veren bir üslupla yeniden kaleme aldı. Yazarın amacı, geçmişi yeniden canlandırmak değil, ona anlam kazandırmaktır. Gereksiz ayrıntılardan kaçınır, Marksçı düşünceden, belirli ölçüde de ruh çözümlemesinden yararlanarak bize, öznelliğin ağır bastığı çocukluk çağında, kendini nasıl edebiyata verdiğini, edebiyatta mutlağı bulduğunu anlatır. Kendi örneğini bize, bir kuşağın ve bir toplumsal sınıfın örneği olarak sunar.
208 sayfa · İlk Yayın Tarihi: 1965
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Nobel'in kandıramadığı tek yazar.
208 syf.
9/10 puan verdi
Keşke Sartre okuma sırasına bu kitaptan başlasaydım çok iyi olurdu çünkü kendisinin kaleme aldığı ve daha çok çocukluk yıllarını anlattığı otobiyografik bir eser olarak karşımıza çıkıyor. - Sartre;
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Yazar, "Sözcükler" adını verdiği özyaşamöyküsünü 1953 yılında yazmaya başladı, 1954 yılında büyük bir bölümünü bitirmişti. 1964 yılında "Sözcükler" yeniden, bu kez daha yumuşatılmış, ayrıntılara daha çok önem veren bir üslupla yeniden kaleme aldı. Yazarın amacı, geçmişi yeniden canlandırmak değil, ona anlam kazandırmaktır. Gereksiz ayrıntılardan kaçınır, Marksçı düşünceden, belirli ölçüde de ruh çözümlemesinden yararlanarak bize, öznelliğin ağır bastığı çocukluk çağında, kendini nasıl edebiyata verdiğini, edebiyatta mutlağı bulduğunu anlatır. Kendi örneğini bize, bir kuşağın ve bir toplumsal sınıfın örneği olarak sunar.
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
Charles
176 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Jean Paul Sartre'ın 59 yaşında yazmış olduğu, "okumak" ve "yazmak" adlı iki bölümden oluşan, dünya edebiyat tarihinde yazılmış en cesur ve sıradışı otobiyografik eserdir. 20 yüzyılın en büyük filozoflarından Sartre'ın fikirlerinin tohumlar halinde çocukluğunun bağrında saklanmış olduğu görülen eserde, felsefe ve dil kavramlarının iç içe geçmiş yapısı, geleceğin varoluşçuluğunu zirveye taşıyacak bir çocuğun kâhince önsezileriyle sunulur. -alıntı- "hiç kimse unutamazdı beni, sözümü etmeden de geçemezdi; ben kolayca kullanılabilir, korkunç ve koskoca bir fetiştim. bilincim de un ufak olmuştu; aman ne kadar iyi! başka bilinçler yüklenmişlerdi beni. okunuyordum ben, herkesin gözü üzerimdeydi; benden söz ediyorlardı, dillerde geziyordum, evrensel ve tekil bir dildim. binlerce bakışta, beklenen beklenen bir merak konusu oluyordum; sevmesini bilen için, onun en mahrem tedirginliğiydim, ama bana dokunmak isterse, ortadan siliniyor ve kayboluyordum. hiçbir yerde yoktum ve nihayet kendimdim! her yerdeydim; insanların asalağıydım ve iyiliklerim onu kemiriyor ve yokluğumu sürekli olarak yeniden canlandırmakla yükümlü kılıyordu."
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Mavi Çatı Yayınları · 20161,706 okunma
200 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Sartre ile tanışmak için ideal kitap budur kesinlikle.. Kitap 1/2 günde rahatlıkla bitirilebilecek akışta, sürükleyicilikte bir kitaptı. Bu kadar uzun sürede okumamın sebebi araya sürekli başka
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Payel Yayınları · 19961,706 okunma
208 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Varoluşçuluk akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Sartre'ın otobiyografisi küçük yaşta babasını kaybeden yazar annesi büyük babası ve büyük annesi ile birlikte büyümüş büyük babasının öğretmen olmasından ötürü kitapları çok küçük yaşta tanımış Hatta ilk okuma yazma öğrenmesi kararının verilmesi kitaplıktan aldığı bir kitabı odasına çekilip okumaya çalışırken aile bireylerinin yakalanması ve herkesin ona gülmesi ile başlamış ve ailesi onu hep bir gün yazabileceği konusunda destekleyerek büyütmüş büyük babasının katı tavrı söylemek gerek genel olarak tahmin edebileceğiniz gibi mutsuz bir çocukluk geçirmiş kafasından geçenleri kağıda döktüğünde bir çocuk neden bu şekilde düşünür ki diye sorabilirsiniz
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
·
17 günde okudu
Yaklaşık 10 yıl önce almıştım bu kitabı. O zamanlar harıl harıl Sartre okuyup, Sartre okuyan insanları arıyordum, Sartre ile ilgili birkaç cümle duymak bile kalbimin ritmini arttırıyordu. Çünkü bir hazine keşfetmiştim. Evet evet tam olarak böyle tanımlayabilirim, Sartre keşfi benim için bir hazine keşfetmekten farksızdı. Sonra otobiyografisi olan bu eseri aldım. Ama içimden bir ses dur dedi bana. Bu kitabı diğerleri gibi değil. Çünkü itirafları olacak,belki yaralarından, zayıf yönlerinden, acılarından bahsedecek. Belki de İsmet Özel gibi benimle bir pazarlık yapmaya kalkışacak; Benden kötü, terkettiğim düşüncelerimi, vazgeçtiğim günleri, eski yanlışlarımı, ah, ne aptalmışım dediğim zamanları isteyecek, yakınmalarımı artık gülmeye değer bulmadığım şakaları, ben aştım onları dediğim ne varsa, bunda üzülecek ne var dediğim neyse onları, boşa çıkmış çabalarımı, bozuk niyetlerimi, içimde kırık dökük, yoksul, yabansı ne varsa isteyecek... Korktum, bıraktım Sartre'ın sözcüklerini kütüphanemin raflarına. Orda öylece gözlemledi beni 25 yaşımdan 35 yaşıma. Geçen hafta yüzleştim. Tahmin ettiğim gibi benden aldı alacağını, karşılığında pek çok çocukluk yarası, derin bir hüzün bıraktı. Sartre Sevenler bu kitabı es geçmemeli. 25 yaş çok erken okumak için fakat benim gibi artık 30'u hızla geride bırakıyorsanız okuyun derim. 40 olmuş halen Sartre okumamış iseniz üzülebilirsiniz.
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
Fransız Olmak :)
208 syf.
4/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Merhaba okumayı sevenler :) Bu Fransız yazarlar neden bu kadar betimleme yaparlar anlamam.. Bu eserde yazar 9 yaşında bir çocuğun hayal dünyasını kaleme alıyor. Giriş kısmı gerçekten mükemmeldi. Sonra sonra kitap bildiğin baymaya başlıyor yada bana öyle geldi. Yani hepimiz 9 yaşında olduk hiç birimiz bu kadar renkli ve edebi bir hayal dünyasında yaşadığımızı sanmıyorum. Bir ara Tutunamayanlar’ı okuyormuşum gibi hissettirdi bana. Muhtemelen konuyu kahramana konduramadığım için beğenemediğimi söyleyebilirim. Okumak isteyen arkadaşlara keyifli okumalar diliyorum..
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
188 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Sartre'ın bu kitabını okurken otobiyografisi değilde sanki varoluş üzerine yazdığı bir romanını okudum. Muhteşem bir şekilde yazmış. Bulantı tarzında yazılmış, oldukça derin ve anlaşılması güç. Yazarlığa başlamasını, babasını kaybetmesinin üzerinde bıraktığı etkileri, yalnızlık içinde geçen çocukluğunu ve hayatında dönüm noktası sayılabilecek bir değişikliğe yol açacak olan dedesi ile olan ilişkisini çok güzel bir dille anlatmış. Küçüklükten beri süren kitap tutkusu ilerde büyük bir yazar olacağının sinyallerini veriyor zaten. Sartre'ı anlamak isteyenin mutlaka okuması gerekiyor bu kitabını. Kitabı okuyacak arkadaşlara iyi okumalar şimdiden.
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
Sartre Kendini Anlatıyor
188 syf.
7/10 puan verdi
·
17 günde okudu
Sözcükler, geçtiğimiz yüz yılın -kısıtlamak yanlış olur, geçtiğimiz tüm yüz yılların- en mühim filozof ve entelektüellerinden biri olan Jean-Paul Sartre'ın sözcüklerle ilk temasını ve sözcüklerle
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma
206 syf.
·
Puan vermedi
·
10 saatte okudu
Varoluşçuluk akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Sartre’nin otobiyografisi. Küçük yaşta babasını kaybeden yazar, annesi, büyükbabası ve büyükannesi ile birlikte büyümüş. Büyükbabasının öğretmen olmasından ötürü kitaplarla çok küçük yaşta tanışmış. Hatta ilk okuma yazma öğrenmesi kararının verilmesi; kitaplıktan aldığı bir kitabı odasına çekilip okumaya çalışırken aile bireylerine yakalanması ve herkesin ona gülmesi ile başlamış. Ve ailesi onu hep bir gün yazabileceği konusunda destekleyerek büyütmüş. (Burada büyükbabasının katı tavrını söylemek gerek.) Genel olarak tahmin edileceği gibi mutsuz bir çocukluk geçirmiş. Kafasından geçenleri kağıda döktüğünde bir çocuk neden bu şekilde düşünür ki diye sorabilirsiniz.
Sözcükler
SözcüklerJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 20201,706 okunma

Yazar Hakkında

Jean-Paul Sartre
Jean-Paul SartreYazar · 60 kitap
Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazarve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur. Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir'la tanıştı. 1939 yılında II. Dünya Savaşı başlayınca Fransız ordusuna meteorolog olarak hizmet vermeye başladı. 1940 yılında Almanlar tarafından yakalanıp 9 aylığına hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı sekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı (1943). 1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği'ni desteklemiş, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir. Sartre, hep sol politik görüşe yakın olmuştur. 1956 yılında Macaristan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesine kadar Fransız Komünist Partisi'ni (PCF) desteklemiş, ardından desteğini çekmiştir. Ardından Fransız Komünist Partisi'nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nden daha bağımsız politikalar izleyebilmesine dolaylı katkısı olmuştur. 1960'ların sonlarında Sartre, kurulu komünist partileri reddettiği için Maocuları destekledi. Sartre daha sonra Maocularla ittifak halinde olduğunu reddetmiş ve Mayıs olaylarından sonra "Eger biri tüm kitaplarımı yeniden okursa, benim hiç değişmediğimi, hep anarşist olarak kaldığımı anlayacaktır." demiştir. Bundan sonra kendisinin anarşist olarak tanıtılmasını uygun karşılamıştır. Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar verecegini düşünmüştür. "121'ler Manifestosu" olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation'u kurmuştur. 1974 yılında Sartre'ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı'nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolükonusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu. Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980'de Paris'te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlügün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvarolarak belirtilebilir. Sartre'ın Varoluşçuluğu: Varoluşçuluk, esas olarak 17. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, gerçek ününü Sartre ile birlikte kazanmıştır. 20.yüzyılda, Martin Heidegger gibi kendine özgü ve yetkin varoluşçu filozoflar söz konusu olmakla birlikte, bir felsefe olarak varoluşçuluk asıl etkisini Albert Camus ve özellikle de Sartre ile birlikte göstermiştir. Sartre, varoluşçu felsefenin hem felsefi hem de siyasal alandaki taşıyıcısı, uygulayıcısı olmakla bir entelektüel ve filozof olarak ayrı bir yer edinmiştir. Varoluşçuluğun, geriye doğru gidildiğinde Blaise Pascal'a kadar uzayan bir geçmişe sahip olduğu görülür; bu elbette belli bir şekilde anlaşılan varoluşçuluk anlamında bir felsefe eğilimidir, bunun yanı sıra varoluşçuluğun argümanlarının bir kısmı, nüve halinde ya da perspektif düzleminde de olsa çok daha öncelerde, örneğin Sokrates felsefesinde, kutsal metinlerde vb. de bulunmaktadır. Ama felsefe tarihi incelemelerinde bir felsefe eğilimi olarak Varoluşçuluğu Pascal ile birlikte ele alıp değerlendirmek yaygın bir tutumdur. Daha sonraları, Soren Kierkegaard varoluşçuluğun anlaşılmasına tam olarak belli bir şekil verir. Buna göre dünyadaki insanın varoluşu bir problematiktir ve felsefenin soruşturulması bunun üzerine yürütülmelidir. İsa, modern varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilir. Varoluşçuluk öyle ki hem edebiyat alanında hem de felsefe alanında etkili olmuş ve çeşitli şekillerde temsilcilerini bulmuştur. Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Albert Camus, Dostoyevski varoluşçuluk dendiğinde akla gelen ve modern varoluşçuluğun temsilcileri olarak incelenen isimlerdir. Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacağını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır. Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak şekillendirildiği, ama bunun da siyasalı yadsımayan bir etik olduğu görülür. İnsan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Bu felsefede özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur, öyle ki, Sartre; insan kendi özgürlüğüne mahkum edilmiştir der. Sartre'a göre insan kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır. Öte yandan varoluşçuluk belirtildiği gibi iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir. Hümanizm Sartre'ın felsefesinde önemli bir yöndür. 20. yüzyılın ikinci yarısı özellikle Hümanizmin kuramsal ve felsefi olarak reddedilmesi ve eleştirilmesi olarak ortaya çıkmış olmasına ve bunların çoğunluğunun Fransa kaynaklı olmalarına rağmen, Sartre ısrarla, kendi felsefi konumunu ifade etmek için özgül bir şekilde anladığı anlamda hümanizmi vurgular. Sartre Varoluşçuluk Hümanizmdir der ve bu isimde felsefi bir çalışması vardır. Bulantı Bulantı, Sartre'ın aynı adlı kitabı olmasının yanı sıra, terim olarak da Sarte'ın varoluşçu felsefesini ifade etmektedir. Dünyanın kendinde varlığı ("kendinde şey"), insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. Bilinç ise, "kendi-için-şey"dir, ve o hiçlikle ortaya konur. Sartre, felsefi olarak "Varlık ve Hiçlik" kitabında bu noktaları açıklar. Daha sonra da Bulantı romanında edebi bir metin olarak konuyu somut biçimde değerlendirir. Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin'dir. İlk kez yerde gördüğü bir taş parçasını eğilip almak istediğinde bunu yapamadığını fark eder; çünkü bu anda varoluşun saçmalığına karşı bir bulantı duymaya başlar, varlıkların varoluşuna, doluluğuna karşı duyulan bir bulantı. Bu dünyanın özündeki kendinde anlamsız varlığı karşısında duyulan bir bulantı'dır. Sartre'a göre hissedilen bu bulantı hissi, kişinin varlıkların kendiliğinden varoluşlarının doğurduğu anlamsızlıktan sıyrılmasını sağlar ve onu bilinçli bir varlık olma konumuna getirir. Varoluşçu Marksizm Sartre'a göre Marksizm esas itibariyle varoluşçu bir mantıkla değerlendirilebilir ve değerlendirilmelidir. Marksizm, yapısalcılık gibi kuramcı eğilimlerin iddialarının aksine özünde Hümanisttir; "Marksizm hümanizmdir", der Sartre. Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Sartre, varoluşçulukla Marksizmi karşılaştırarak değerlendirir ve Marksizmin, "çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu" saptamasını yapar. Sartre'a göre; bir Descartes ve Locke dönemi, bir Kant ve Hegel dönemi, ve son olarak bir Marx dönemi söz konusudur. Bu temsilcilerin hepsi, bütün bir kültürün tarihsel ufkunu temsil ederler ve Marx bunların en yetkinleşmiş halidir. Tarihsel bir perspektif olarak Marksizmi kesin bir şekilde önerir ve "insanlık tarihinin tek geçerli yorumu"nun Marksizm ya daDiyalektik Materyalizm olduğunu söyler. "Hiç olmazsa zamanımız için" der Sartre, "marksizm aşılamazdır". Sartre ve Aydın tavrı: Sartre, bir aydın ya da entelektüel olarak her zaman çok özel bir konumda durmuş, her zaman bu aydın konumu üzerinden tartışmalar yürütülemesine vesile olmuştur. Hem savunduğu hem de uyguladığı aydın tavrı, Sartre'ı entelektüeller arasında özel bir konumda tutar. Öyle ki, Sartre, hem tamamen özgürlükçü ve bağımsız bir konumda bulunup hem de sıkı bağlanımları gerektiren pek çok politik tavrı, tereddüte ya da çelişkilere düşmeksizin sergileyebilmiş ve zamanının bütün sorunları konusunda neredeyse aktif bir tavır sergileyebilmiştir. Bu bakımdan Sartre için, "çağının tanığı ve vicdanı" diye söz edilmesi yanlış olmaz. Sartre'ı Sartre yapan yalnızca felsefi çalışmalarının yetkinliği ve özgül varoluşçu kuramının ilgi çekiciliği değil, aynı zamanda sergilediği aktif aydın tavrıdır. Sartre, bu noktada kuram ve eylem adamı niteliklerini birleştirmiş durumdadır. Sartre'ın anladığı ve savunduğu anlamda aydın, ister eylem alanında ister yazı masasında olsun, esasta aydını aydın yapan nitelik, yaşadığı zamanın dünyasına sırt çevirmeyen, bu dönemin gerçekliklerinden ve çelişkilerinden kaçınmayan, aksine tutumunu ve eylemini bu gerçeklikler ve çıkmazlardan hareketle oluşturup belirleyen tavırdır. Bu anlamda Sartre'ın bir bütün yaşam doğrultusu bu bakışın doğrulanmasıdır. Dolayısıyla da, Sartre'ın sergilediği aydın tavrı ve kişiliği, varoluşçuluğun edebiyattaki yetkin temsilcisi olarak kabul edilen Dostoyevski'nin sözünü onaylar niteliktedir; "Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur." Bu söz Sartre'ın anladığı ve örneğini sergilediği anlamda aydının tavrının da iyi bir açıklanmasıdır.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.