Jostein Gaarder'in, şimdiye kadar 50'nin üzerinde dile çevrilmiş bu ünlü eseri uzun süredir okunacak kitaplar listemde beklemekteydi. Sayın yazar
Murat Kesgin'in okunmasını tavsiye ettiği kitaplara dair bir videosunda aynı kitabı görmem, kitabı okuma yönünde beni motive etti. Bu kitapla tanışmama vesile olduğu için kendisine
Hayatlarını kazanma bahanesiyle şunu ya da bunu yapmak zorunda olduklarına inanmaktan caydırmak istiyorum insanları. Doğru değil. Açlıktan ölmek çok daha iyidir. Kendi isteğiyle açlıktan ölen her insan otomatik sürece bir çentik atmış olur, Bir insanın karnını doyurmak için hayatını kazanmak zorunda olduğu bahanesiyle otomatik sürece katkıda bulunduğunu görmektense, bir silah alıp komşusunu öldürmesini yeğlerim.
İnsan sadece başkaları için değil, kendi içinde bir gizem olmalı. Kendimi inceliyorum; bundan sıkılınca vakit geçsin diye bir puro yakıp düşünüyorum: Tanrının benimle ne kastettiğini ya da benden ne yapmak istediğini sadece O biliyor.
Bu kitabı okurken akılda tutulması gereken en önemli şey, Platon’un sanatçıları sürgün etmek istemesinin çok mükemmel bir nedeni olduğudur. Platon, içinde yaşadığımız dünyanın aslında gerçek dünya olmadığına inanıyordu çünkü gerçek dünya gidemeyeceğimiz ve her şeyin değişmediği ya da ölmediği bir yerdi. Platon’a göre ölüm ve değişim, içinde
Dinle, biliyorum – bana izah etmen gerekmiyor. Benim hikâyelerimi dinleyip durmak istemiyorsun. Fakat amına koyiyim, bazen seninle gerçekten konuşma ihtiyacı duyuyorum. Çok sikindeydi ya. Yağmurun altında olmadığın ve midene bir öğün daha indirdiğin sürece mutlusun. Arkadaşların aklına bile gelmez – çaresiz kalıncaya kadar. Yakışık almayan bir davranış biçimi bu, değil mi? Evet dersen sana bir dolar vereceğim. Allah belanı versin, Henry, tek gerçek dostumsun ama aylak orospu çocuğunun birisin. Aylaklık yapmak için gelmişsin sanki dünyaya. Yararlı bir şey yapmaktansa aç kalmayı yeğliyorsun...” Genellikle gülüp bir doları almak için elimi açardım. Bu onu tekrar çileden çıkarırdı. “Ne olsa söylemeye hazırsın, değil mi? Yeter ki sana vaat ettiğim bir doları vereyim, öyle değil mi? Ne biçim adamsın! Çıngıraklıyılan bile senden daha ahlâklıdır.
Bir keresinde sarhoş bir Irlandalı kancık kaldırdım, gerçekten tuhaf fikirleri vardı. Bir kere asla yatakta yapmak istemezdi... Hep masanın üstü . Arada sırada fena değildir, biliyorsun, fakat fazlası usandırıcı oluyor. Bir gece, içkiliyken ona, ‘Havanı alırsın, ayyaş karı... Bu gece benimle yatakta düzüşeceksin,’ dedim. ‘Gerçek bir sikiş istiyorum, yatakta,’ dedim. İnanır mısın, yatağa girmeye ikna edene kadar bir saat tartıştım kancıkla, o da şapkamın başımda olması koşuluyla. Aptal kancığın üstünde başımda şapkamla düşünebiliyor musun beni? Hem de çırılçıplak! ‘Başımda şapkamın olmasını neden istiyorsun?’ diye sordum. Ne dedi biliyor musun? Daha soylu görünüyormuş. Amcığın nasıl bir zihne sahip olduğunu görüyor musun? Onunla birlikte olduğum için kendimden nefret ediyordum.
Bilimin bir problemi çözme aşamaları üç tanedir. Önce şey muayene edilir, muayenenin sonucunda olağanüstü olan durum tespit edilir. Tespit edildikten sonra sıra tedaviye gelir. Tedavinin ardında ise başarının teyit olarak ikinci bir muayene vardır. Bu muayene sayesinde olağandışı olarak tanımlanan illetten (hastalıktan) kurtulunup kurtulunmadığı
Kişi, çocuk sahibi olmadığı için pişmanlık duyabilir fakat çocuk, varoluştan mahrum kaldığı için değil. Çocuk sahibi olmamakla ilgili duyulan pişmanlık, kendimizle ilgili pişmanlıktır -çocuk yapmak, bakmak, büyüt mekten mahrum kaldığımız için duyulan hüzündür. Bununla beraber, mutsuz olan çocuğu dünyaya getirdiğimiz için piş manlık duyarız ve kendimizle ilgisi olsa da öncelikle bu pişmanlığı çocuk için duyarız. Bir kişiyi var etmediğimiz için yas
tutmayışımızın nedeni hazzın yokluğunun kendi başına kötü olmayışıdır.
.... Peygamber (s.a.v)'e soruldu: "İnsanlar arasında sevgi dolu şefkati (birr) en çok hak eden kimdir?" O, "annendir" dedi. Soran kimse "sonra kimdir?" dedi. Peygamber, "annendir" dedi. Soran kimse "sonra kimdir?" deyince O, "annendir, sonra da babandır" dedi.