Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
KEMAL DERVİŞ
Eski Dışişleri bakanı İsmail Cem’in lideri olduğu Yeni Türkiye Partisi (YTP) 22 Temmuz’da kuruldu. Ancak, üçlünün en önemli ismi olan Kemal Derviş kendini partiye adamaktan vazgeçince, yeni partiyi güçsüz ve renksiz bıraktı. Derviş, ağustosta istifa edip, merkez sağdan da unsurlarla solda bir birlik gerçekleştirmeyi denedikten sonra, CHP’ye
DEV-BAH ERKEN SEÇİM İSTİYOR (BİLDİĞİ TEK ŞEY)
7 Temmuz’da Devlet Bahçeli’nin 3 Kasım’da bir erken seçim yapılmasını istemesi krizi tetikledi. Ertesi gün Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan ve yine DSP’den üç bakan daha istifa ettiler. Başka bakanların ve milletvekillerinin istifaları, Ecevit eğer koalisyon Meclis’te çoğunluğa sahip olmazsa istifa edeceğini açıklayana kadar, devam etti. Dışişleri Bakanı İsmail Cem de kabineden istifa edince, İsmail Cem, Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan’ın liderlik yapacağı ve ülkeyi merkez sağ partilerin (ANAP ve DYP) desteğiyle yönetecek yeni bir siyasi parti kurulacağı söylentileri ortaya çıktı. Yeni parti aşırı milliyetçileri saf dışı bırakarak AB’yi 12 Aralık 2002 Kopenhag zirvesi öncesinde tatmin edecek reformları gerçekleştirecekti. Ancak, 16 Ağustos’ta Ecevit, istifa etmeyerek ülkeyi bir erken seçime taşımayı kabul etti. DSP muhalifleri iktidarı ele geçirerek AB ve IMF yanlısı bir koalisyon oluşturma manevralarında başarısız oldular. İstifa ederek gemilerini de yakmışlardı ve seçimlerde mücadele edecek yeni bir parti kurmaktan başka seçenekleri yoktu.
Reklam
KRİZLE GELEN AKP DOĞUYOR
Siyasal ve ekonomik hayat, yetmiş yedi yaşındaki Ecevit 4 Mayıs 2002’de aniden hastalanarak hastaneye kaldırılınca, olumsuz şekilde etkilendi. Ecevit’in hastalığı, görevden ayrılıp ayrılmayacağı, yerine kimin geçeceğiyle ilgili spekülasyonları bir kriz yarattı ve piyasalar buna büyük bir düşüşle karşılık verdi. Ecevit 17 Mayıs’ta yeniden hastaneye kaldırıldı ama istifasının koalisyonun dağılmasına, erken seçimlerle tam ülke ekonomiye ve AB’ye girmeye odaklanmışken bir siyasi krize sebep olacağı endişesiyle istifa etmedi. Koalisyon felç olmuştu. Üç parti de erken seçim durumunda yüzde 10 barajını aşamayacaklarını ve parlamento dışı kalacaklarını biliyordu. Kamuoyu araştırmaları, İstanbul’un eski İslâmcı belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde yeni kurulmuş olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) erken seçimlerde favori olduğunu gösteriyordu. Bu dönemdeki tek parlak olay, haziran ayında Türk Milli Futbol Takımı’nın Dünya Kupası’nda yarı finale kadar çıkması ve kupayı kazanacak olan Brezilya’ya yenilerek üçüncü olmasıydı.
REFORM PAKETLERİ VE DEV-BAH
Bu sırada, koalisyon AB’yi memnun etmek için reformlara devam etmeye çalışıyordu. Meclis, toplumu liberalleştirmeye yönelik amaçlı otuz dört anayasa maddesi değişikliğini öngören bir paketi ele alıyordu; ancak idam cezasının kaldırılması, Kürtler’e yayın hakkı ve Kürtçe eğitim, generallerin ülke siyasetindeki gücünün kısılması gibi nazik konularda anlaşma sağlanamadı. Mesut Yılmaz ve kabinedeki liberaller bu konuları desteklerken, Devlet Bahçeli'nin başında bulunduğu MHP ve birçok general bunlara karşıydı. Liberaller, Türkiye’nin AB’den başka alternatifi olmadığını iddia ediyorlardı ancak Bahçeli ve aşırı sağ, idam cezasının kaldırılması, Kürtçe yayın ve eğitim gibi konuların Türkiye’nin bütünlüğüne karşı Türkiye’deki sözde AB yanlısı lobi ve AB görevlileri tarafından desteklenen bir komplo olduğu gerekçesiyle AB’ye karşı çıkıyorlardı. Bahçeli’nin Anadolu'daki alt orta sınıf oylarından yana endişesi vardı, bunlar küreselleşmeden zarar görüp MHP ve İslamcılar gibi radikallere oy vermişlerdi. Bahçeli sonraki seçimde de bunların oylarını garantilemek istiyordu.
11 EYLÜL VE TÜRKİYE
11 Eylül 2001’de New York’un İkiz Kuleler’i ile Pentagon’a yapılan saldırılar, birdenbire Başkan Bush’un ‘teröre karşı savaş’ında Türkiye’nin rolünü güçlendirdi. Türk hükümeti savaşa tereddütsüz katıldı ve Washington tarafından daha fazla krediyle ödüllendirildi. Türkiye’ye iyileşme programına destek olarak acilen ek bir 13 milyar dolar verilecekti. Ankara üslerini ve hava sahasını Amerikan askerî araçlarına açtı, Ecevit ‘Amerika’nın Usame bin Ladin’e yönelik ikna edici kanıtlar bulması bizi de ikna etmiştir’ açıklamasını yaptı. Hükümet, özel kuvvetlerden 90 kişilik bir birliği Afganistan’a göndermeyi kabul etti ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem ‘Bu sadece ABD’nin savaşı değil, Türkiye’nin de savaşıdır. ... Bu İslâm’a karşı bir savaş değil; terörizmin dini veya coğrafyası yoktur’ açıklamasını yaptı. Ecevit ‘Dost ve müttefik ülkelerin Türkiye’nin öneminin farkına vararak’ kredi başvuruları zamanı geldiğinde ‘Türkiye’nin gereksinimlerini göz önüne almaları’nı istedi.
KENDİNİ YAKAN ANALAR
Türkiye’nin ekonomik sorunları için kısa vadeli bir çözüm yoktu, insanlar protestolarına ve acı çekmeye devam ettiler. Piyasalar yeniden düşmüş ve Amerikan doları 1,5 milyon lira seviyesine çıkmıştı. Asgarî ücretin 100 milyon lira olduğu ortamda, sendikalar dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının işçileri yoksulluk içinde yaşamaya zorlayarak 797 milyon liraya çıktığını hesapladılar. Kasım ayında Türkiye’nin her yanından işçiler Ankara’ya yürüyerek ‘işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve savaş’ı protesto ettiler. Başbakanlık konutunun önünde üç çocuk annesi bir kadın ‘Açlıktan ölüyorum’ diyerek kendini yaktı. Kasım ayında hükümet ekonominin durumuyla ilgili bir rapor yayınladığında, sekiz ay içinde 14.875 işyerinin bir milyon kişiyi işsiz bırakarak kapandığı görüldü. Aileler bölünüyordu ve suç oranı yükselmişti. Sendikaların araştırma raporu ayrıca zengin fakir gelir dağılımı farkının büyüdüğünü, fakirleri ve işsizleri koruyacak bir sosyal güvenlik ağı olmadığını da gösteriyordu.
Reklam
ENİS ÖKSÜZ
Bazı MHP’li bakanlar ekonomik reformların uygulanmasını engelleyince, işlerin yürümesi için Dünya Bankası’nın baskı uygulaması gerekti. Durumdan endişeli olan Milli Güvenlik Kurulu, ekonominin daha da kötüleşmesi durumunda bir toplumsal patlama olasılığını değerlendirdi. Daha şimdiden zenginlerin savurganlığını eleştiren, “Yağmacılar burada, işçiler nerede?’ ve ‘Patronlar burada, işçiler nerede?' gibi sloganların duyulduğu gösteriler düzenleniyordu. Ortada, koalisyonun krizi atlatamayacağı ve yeni seçimler için bir geçici hükümet kurulacağı söylentileri dolaşıyordu. Sonuçta, 16 Temmuz’da Ecevit, geçici teknokratlar hükümeti söylentilerinin demokrasiye güveni zedelediği ve piyasanın koalisyonun IMF reformlarını uygulama becerisine olan güvenini sarstığı uyarısında bulundu. Ertesi gün, Kemal Derviş’e ve IMF reformlarına itiraz eden MHP’li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz istifa etti.
İLAÇSIZ, FABRİKASIZ BİR TÜRKİYE
Devam eden ekonomik krizin, Ocak 2000’de başlatılan istikrar programının ve IMF reçetesinin daha şimdiden toplumun büyük kesimi üzerinde olumsuz etkileri olmuştu. Genel durum bu yeni krizle daha da kötüleşti. İlaç firmaları Türkiye’ye ilaç ithalatını kestikleri için insanlar ilaçsızlıktan ölüyorlardı. Fabrikalar kapanıp durduğundan büyük işsizlik vardı ve küçük işletmeler, sıkı krediler, enflasyonu düşürmek amacıyla yavaşlayan üretim ve yüksek vergiler arasında sıkışıp kalmışlardı.
İMF YİNE ENSEMİZDE
Kasım 2000’de Ankara’ya 11,4 milyar dolar vermiş olan IMF duruma yeniden müdahale etti ve Dünya Bankası başkan yardımcılarından Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu bakan olarak, iktisadi ve malî reformları denetlemek üzere Türkiye’ye gönderildi. Hükümet Türk Hava Yolları, Petrol Ofisi, PETKİM, BOTAŞ, Ziraat Bankası, Vakıfbank, TEDAŞ ve TEKEL gibi işletmelerini özelleştirmeyi kabul etti. Tüm bu özelleştirmelerden, eğer alıcı bulunabilirse, 10 milyar dolar civarında bir gelir bekleniyordu.
BEN 11 YAŞINDAYKEN TÜRKİYEDE OLANLAR
19 Şubat 2001’de Ecevit Cumhurbaşkanı Sezer’le, Sezer’in kendini kabinedeki yolsuzlukları görmezden gelmek ve soruşturmaları engellemekle suçlayınca, bir kavgaya girişti. İddiaya göre koalisyonda yolsuzluk yaygındı ve kendisi yolsuzluğa bulaştırılmayacak olan Ecevit, kabinesinde yolsuzluğa karışmış bakanlara göz yumuyordu. Başbakan toplantıdan ‘Bu ciddi bir krizdir’ diyerek öfkeyle ayrıldı. Sözleri finans piyasalarında bir hareketlenme yaşattı ve koalisyonun dağılacağından endişe eden yatırımcılar yüzünden birkaç dakika içinde hisse senetleri yüzde 7 değer kaybetti. Faiz oranları neredeyse yüzde 3.000 arttı ve Merkez Bankası yatırımcılar liradan kaçıp dolar ve euro’ya yatırım yaparken yaklaşık döviz rezervlerinin beşte biri olan 5 milyar dolar kaybetti. Bu, yatırımcıların yatırımlarını alıp daha güvenli piyasalara kaçmalarını sağlayan düzenlemelerin bir sonucuydu. Türkiye’nin malî durumu bir süredir zayıftı ve Ecevit’in sözleri zaten kopacak olan fırtınayı tetiklemişti.
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.