Gerçi dünyadaki bütün işler değersiz, başkaları istiyor diye kendi tutkusunu, kendi gereksinimini dikkate almadan, para, onur ve başka şeyler uğruna kendini yiyip bitiren insan her zaman budalanın biridir.
Ne garip şeydir bilgi! Zihne kayadaki yosun misali yerleşti mi, bir daha ayrılmaz oradan. Tüm düşünce ve duyguları silkeleyip atmayı arzuladığım oldu, fakat öğrendim ki acı hissini yenmenin tek bir yolu vardır ve o da ölümdür...
Her gün gördüğümüz, varlığını varlığımızın parçası bellediğimiz birinin ebediyen çıkıp gittiğine zihnin ikna olması çok zaman alıyor... Sevdiğimiz gözlerdeki parlaklığın söndüğüne, çok tanıdık, kulağımıza çok hoş gelen bir sesin susabildiğine, bir daha asla duyulmayacağına da... Bunlar ilk günlerin düşünceleri. Fakat geçen zaman bu musibetin gerçekliğini kanıtlayınca, kaderin asıl yakıcılığı başlıyor. Lakin o hoyrat el, kimlerin arasındaki güzel bağı koparmadı ki? Hissettiğim, hissetmek zorunda olduğum bir acıyı niçin anlatayım? An gelip, keder bir gereklilikten ziyade özel bir zevk oluyor; dudaklardaki gülümseme, kutsiyete saygısızlık kabul edilse de, oradan kovulmuyor.