Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordur.
Hz. İbrahim:
-Saadet; çalışıp kazanmak ve kazanılanları başkalarıyla pay-laşmaktadır.
Hz. Musa:
-Saadet; nefsi, Firavun'un tutkuları gibi tutkulardan kurtar-maktadır.
Hz. Adem:
-Saadet; şeytana ve Havva'ya uymamaktadır.
Konfıçyüs:
-Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktadır.
Platon:
-Daima yüce şeyleri düşünmektedir.
Aristo:
-Mantık! İşte saadet!
Zerdüşt:
-Saadet, karanlıkta kalmamaktadır.
Brahma:
-Saadet mi? Zannedilen şeyin aksidir.
Hz. İsa:
-Saadet; Maziyi unutmak, içinde bulunulan anı iyi değerlen-dirmek, geleceği düşünmemekle mümkündür.
Lokman Hekim:
-İnsanlar bu kelimeyi bütün dertlerini bir sözle ifade etmek için icat etmişlerdir.
Hızır Aleyhisselâm:
-Saadet, tutkuların giremediği gönüllerde aniden görülen bir hayalettir.
Alemde görülen bu hareket, kemale ulaşıp, olgunlaşmak içindir. Her nok-ta ve zerre hareket etmekte olup, hepsi Yaratıcısına kavuşmak için uçarak gitmektedir. Kâinat ve insan belirsiz bir hayale doğru koşup gitmektedir.
Eğer insan isen, gel, arzu edilmeye değer olan şeyin ne olduğunu anla da Al-lah'ın gazabına sebep olacak yolda yorulma. Ezel ufkunda doğan bir güneş acaba batıp kaybolur mu? Değerli vaktini boşa geçirme! Yüzünü Hak Te-âla'nın cemaline çevir."
Kâmil kimseler dünya zevkine kapılmadı. Sonuçta dünyanın bir gölge, boş bir arzu, bir oyuncak ve hayal olduğunu bildiler. Rüyanın gerçekle ne kadar ilgisi varsa, cihanın da zevkle o kadar ilgisi vardır. Herkes aşk eteğini tutarak Allah'a yaklaştı.