Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Marcel felsefesinin ana temalarından birinin “umut” olması şaşırtıcı değildir. Zira Marcel, Varlığa ilişkin soyut bir metafizik ile değil “Varlığa dair somut tecrübeler” ile ilgilenir. Aşk ve sadakat gibi umut da bu tür somut tecrübelerdendir. Ona göre, somut metafizik açısından “bir” ile “çok” arasındaki ayrımdan daha köklü bir ayrım, “dolu” ile “boş” arasındaki ayrımdır; yani “olması gerektiği gibi olar” ile “anlam ve değerden yoksun olan” arasındaki ayrımdır. Daha açık bir ifadeyle Marcel, “insanın ne olduğu” ile değil “neye sahip oldugu” ile değerlendirildiği ve fonksiyonlarıyla ön plana çıktığı modern dunyada saçmalık, yabancılaşma, yalnızlık, tedirginlik, bulantı gibi belirtilerle kendini açığa vuran “anlamsal boşluk” duygusuna dikkatimizi çekmektedir. Zira bu duygunun farkına varan insanın, bu dünyanın anlamsal boşluğu karşısında bir anlam arayışı içerisine gireceğini ve bütündeki manayı ararken, kendi bütünlüğü ile gerçekleştirebileceği “,.. Varlığın bütünlüğünü amaçlayan...bir ilişkiye...“ yöneleceğini belirtmektedir.
Sayfa 105Kitabı okudu
Varlık bir obje olmadığı, “ben” de bir varlık (varoluş) olduğum için “Varlık nedir?” sorusu, “ben kimim?” “Varlık hakkında soru s0ran ben kimim?” sorusundan ayrılamaz. Daha açık bir ifadeyle ben, varlığın kendisini, ancak varlığımı inşa eden ve beni, ben yapan Varlığa katılımım durumunda kavrayabilirim. O halde Varlığa nasıl katılabiliriz ya da somut bir biçimde Varlık tecrübesini nasıl elde edebiliriz? Marcele göre, varlığa katılımın üç düzeyi vardır: Benimki olarak bedenin tecrübesi ve duyumuyla gerçekleşen bedene bürünme düzeyi; aşk, umut, sadakat yoluyla gerçekleşen komünyon düzeyi; dua, mutlak umut ve yaratıcılık yoluyla insanın kendisini Varlığın huzur ve saadetine açtığı aşkınlık düzeyi. Bir hiyerarşi oluşturan bu üç katılım düzeyi birbirlerine bağlı olarak anlaşılmak durumundadır. Kişinin kendi ruh-beden birliğini (bedene bürünme) sırlı bir biçimde kavrayışından ve duyu algısından başlayarak başka ben'lerle olan ilişkisine ve Mutlak Varlıkla olan ilişkisine kadar her üç düzey birbirine ayrılamazcasına bağlıdır.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Ölüm en büyük tehlike olarak görüldüğü sürece, insanların yaşamdan bir şeyler beklediklerini ifade eden Kierkegaard, diğer bir tehlikenin (umutsuzluk) sonsuzluğunun keşfedilmesi durumunda ise artık ölüm için umut beslendiğini, ancak ölümün umut olması halinde ise, umutsuzluğun “ölememenin neden olduğu umutsuzluk” haline dönüştüğünü belirtmektedir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Marcel, belli bir yazgıyı kendi yargımızla kabul etmeden önce daima varmış gibi görünen bir tür teslim oluş (boyun eğme) halinin umutsuzluk ediminin özünü oluşturduğunu düşünür.“ Bu bağlamda teslim olmak, kelimenin en güçlü anlamı dahilinde, yalnızca bizim hakkımızda verilen hükmü kabul etmek ya da kaçınılmaz olanı, kaçınılmaz olarak kavramak değildir; bu hükmün karşısında adeta parçalara ayrılmak, kaçınılmaz olanın karşısında silah bırakmaktır.” Böyle bir “parçalara ayrılma” derin bir umutsuzluk haline dönüşerek bir tür nihilizme dek varabilir. Bu sebeple, umutsuzluğun ilkesi haline gelen “hayatın boş ya da saçma olduğu” ifadesi ile kişinin kendisini gerçekleştirememesinin ilişkili olduğu görülür. Zira umutsuz kişi kendini bir tür içsel isteksizlik ile kendi dışındakilere ve dünyaya kapayarak intihar yolunu bile tercih edebilir.
Sayfa 115Kitabı okudu
Umutsuz kişi işlerin hep böyle devam edeceğine, değişmeyeceğine ve düzelmeyeceğine inanır, O, geleceği de sıkıcı şimdiki zamanın saf bir tekrarı olarak ön gören korkunç bir monotonluk aleminde yaşar. Dolayısıyla umutsuzluk Marcele göre her şeyden önce kendisini bir “kapalılık” tecrübesi olarak gösterir. Umutsuzluk, bir yönüyle, zamanı fişi çekilmiş gibi düşünmek ya da durdurulmuş bir zamanda yaşamak gibidir.” Zira geleceğin de tekdüzelik açısından bugünden farksız olacağını düşünen insan için verimli olarak kullanılabilecek zamandan söz edilemez. Umutsuzluğa düşmek bu perspektiften bakıldığında kişinin tutsaklığını pekiştiren saçmalık, yalnızlık, imkansızlık gibi faktörlerin sürekli olarak tekrarlanması ve onun zamanın yeni bir şey getirmeyeceğine inanması anlamına gelir.
Sayfa 116Kitabı okudu
Arzunun temel özelliği sabırsız olmasıdır. Arzu edileni gerçekleştirme yolundaki her gecikme, bu tutkulu bekleyişi sekteye uğratacağı, tatmini azaltacağı için bekleme söz konusu bile edilemez. Bu sebeple o, adeta zamana karşı koyar. Dolayısıyla arzunun arzu olmak bakımından hiçbir itiraz kabul etmeyeceği söylenebilir. Her itiraz bir erteleme sebebi olarak görülebileceği için arzu, itirazlara aldırmaz. “Arzu” ve “umut” arasındaki temel farklılık, ilkinin hiçbir ertelemeye tahammul edemezken, ikincisinin aktif bir bekleyiş halinde olmasıdır.” Arzu ve umut arasındaki ayrım, Marcel'i daha temel bır ayrıma, “intihar” ve “fedakarlık” arasındaki bir ayrıma yönlendirir. Ona göre, intihar ve fedakarlık arasındaki farklılık tamamıyla umuda dayanmaktadır. Umuttan yoksun bir fedakarlık olamayacağını düşünen Marcel, böyle bir fedakarlığın intihardan farklı olmadığını belirtir.” Bu yönüyle düşünüldüğünde umut ve fedakarlığı tamamlayıcı bır diğer tecrübenin “sevgi” olduğu kolayca görülür.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Hiçbir koşul ve sınır koymaksızın mutlak anlamda umut eden kişi aynı zamanda mutlak bir teslimiyet ve güven duygusunu da tecrübe eder. Mutlak umut ve güven ise ancak Mutlak Varlıka yöneliktir, Şüphesiz belli bir konuya yönelen her koşullu umut örneği, kendi ötesine koşulsuz umudun temelini oluşturan Mutlak Varlık'a yönelecektir. Ancak Mutlak Varlık'a beslenen mutlak umut ve güven, umudun gerçek doğasını yansıtabilecektir.
Sayfa 124Kitabı okudu
Ona göre umut, kaynağını Mutlak Varlıktan alır. Bu onun ontolojik derinliğinin bir göstergesidir. Dolayısıyla “umut üzerine düşünmek muhtemelen aşkınlık teriminin anlamını kavramamız için en aracısız yoldur, çünkü umut pınardır, bir körfezin taşkınıdır”86 Bu durumda “umudun körfezlerinin tamamıyla görülebilir dünyanın sınırları içerisinde bulunmadığını87 çok ötelere uzandığını fark edebilmek gerekir. Dolayısıyla aşk, sadakat ve umut gibi edimlerin Marcel felsefesinde hem kişiyi kuşatan hem de onu aşan sırlar olması tesadüfi değildir. Umut, aşk ve sadakat gibi kişinin komünyon düzeyindeki sen ile samimi ilişkiler kurmasına imkan veren etik değerler olmalarının yanı sıra, kişiyi Varlık Sırrına taşıyan ontolojik değerler olma özelliğine de sahiptirler.
Sayfa 134Kitabı okudu
Birbirlerinin çağrılarına tüm benlikleriyle içten ve samimi olarak yanıt verebilen kişiler arasındaki sevgi bağı onların bedensel yoklukları halinde de devam edebilmektedir. Sevgi söz konusu olduğunda aradaki uzak mesafeler bile hazır bulunmaya engel oluşturmamaktadır. O halde özneler arasındaki sırlı bir tecrübe olan hazır bulunma zorunlu olarak beden-nesneye bağlı olmamaktadır. Sevgi sevenler arasında tinsel bir birlikteliğe imkan vererek onları zaman ötesi bir gerçekliğe yani ebediyete taşımaktadır.
Sayfa 154Kitabı okudu
Marcel kendi metafiziğini biz metafiziği olarak nitelendirir. Bız duygusunun benden daha derin bir anlama sahip olduğu, bu metafizikte başkalarının varoluşu bireysel varlığımın farkına varabilmemin temelini oluşturur.” Başka bir deyişle, Marcele göre, varoluşta, bırbırınden ayrılmaz iki varoluşun aynı anda keşfedilmesinin yanı sıra benden daha önce mevcut olan bir Mutlak Sen'in yani Tanrı'nın varlığının keşfedilmesi de büyük önem taşır.
Sayfa 154Kitabı okudu
378 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.