Sular Üstünde Gökler Altında… Kitap beni oturduğum koltuktan aldı, arka kapağında yazıldığı gibi bir zaman makinesi olarak yüz yıllar öncesine savurdu. En başta Kalender’in okyanus ortasında yaşadığı korkuya benzer bir duyguya kapıldım. Kemiksiz bir korku. Çünkü her şey o kadar gerçek tasvir edilmiş ki, romandan öte büyülü bir kitap gibi… Bu hissi çok az kitapta hissederiz ve o his ömür boyunca elime alacağımız başka kitaplar için yük olur. Yazarın diğer kitaplarında da var bu büyü. İstanbul'daydım. Santa Maria gemisinin güvertesindeydim. Dominik'teydim. Palos şehrinde bir kilise gölgesinde. Ve Kazablanka'da... Günden güne cam gibi ışıldadı her şey! Kakao ve vanilya kokularını duydum. Kalender'in, Alfonso’nun ve diğerlerinin seslerini işittim. Ustinya’nın boynunda dolaştım. Yumanek'in gözlerinden aktım. Ve birbirine geçmiş diyarları; masmavi okyanusları, yemyeşil ormanları, ıssız kumsalları izledim. Yazar bir röportajında 2020’li yıllarda bir yazarın rakibi dijital platformlar demişti. Bunun için olsa gerek romanın görüntü kalitesini öyle bir arttırmış ki her şey pir u pak gözlerinizin önünde beliriyor. İyi ki yazıyorsun KMY…