Yalnız kalmak,tamamen tek başına kalmak ve hayıflanacak bir şey bile bulamamak ne kadar boğucu... hiçbir şeye benzemez, hiçbir şeye... Çünkü elinden kayıp gidenler, bütün o yitirdiklerin aslında bir hiçlikten ibaret.
Nerede şimdi o hayallerin ? Kafanı iki yana sallayıp, " "Yıllar nasıl da uçup gidiyor!" diyorsun. Yine soruyorsun: Nasıl geçirdin o yıllarını ?En güzel zamanlarını nereye gömdün ? O yılları yaşadın mı yaşamadın mı?
Bak dostum, diyorsun kendine, bak artık toprak soğumaya başladı. Birkaç yıl daha geçecek ve sonra koltuk değneklerine dayanmış titreyen İhtiyarlık, ondan sonraysa sefalet ve terk edilmişlik gelecek. O Düşler dünyası beyazla örtülecek,donacak hayallerin solacak ve sararmış yapraklar gibi düşüp gidecek.
Farzet hiç sevmedin beni
Kokun kokuma karışmadı
Gözlerim değmedi gözlerine
Unut işte bir köşe başında
Bir rüzgar gibi esip gittin,Ama ben unutmam söz
yağmurda kokuna sarıldğı mı
geceler boyu hayalinle uyuduğumu
saatlerce sen diye ağladığımı, sana söz
hiç bir rüzgar sen kadar dolmayacak yüreğime
kimse dokunmayacak, Sen diye sızlayan yanıma
Geceler biraz soğuktu ama, gökte kocaman ışıltılı yıldızlar vardı. Hep yıldızlara bakardık. Bazı geceler de gökyüzünü yıldızlarla döşeli bulurduk. O zaman sevincimizi sınır yoktu. Ve bizler umutla doluyduk. Sıkıntılardan, acılardan sonra gelecek güzel günlerin, daha güzel olacağına inanıyorduk.
Yavuz Sultan Selim o kadar çok kitap okurmuş ki bazı geceler sabahlara kadar kitap okumaktan gözleri kan çanağına dönermiş. Gündüzleri de zamanının önemli bir kısmını okumaya ayıran Yavuz Sultan Selim, bazen sekiz saate kitap okuduğu olurmuş.