Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı, bir başkasının önündeyse tek ama o beş basamağın toplamı kadar yükseklikteki bir basamak olması gibidir bu; birinci kişi yalnızca bu beş basamağın değil, daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gele­cektir , büyük ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır , ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek, sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabildiği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olamaya­caktır.
Reklam
Hapishaneler ve tımarhaneler var olduğu sürece içinde birilerinin oturması gerekir. Siz değilse ben, ben değilse başka üçüncü biri elbet girecektir buralara. Hapishanelerin ve tımarhanelerin pencerelerdeki parmaklıkların ve bu sabahlıkların uzak bir gelecekte yok olacağı zamanı bekleyin. Elbette o gün er ya da geç gelecektir.
“Hocam ayetler var ayetler!” / DİN, BİLİM VE DARWIN
Aldous Huxley'in az önce bahsettiğim romanındaki bir diğer karakter, Tanrının varlığını bir gramofonda Beethoven'in yaylı sazlar dörtlüsü No 15 A minör'ünü ("heiliger Dankgesang") çalarak ispatlamıştı. Kulağa inandırıcı gelmese de popüler bir kanıt dizisini temsil ediyor. Aşağı yukarı şöyle olan haşin saldırıları saymayı artık bıraktım: “O halde Shakespeare'i nasıl açıklıyorsun?” (Zevkinize göre Schubert, Michelangelo ve başka isimleri koyabilirsiniz.) Bu sav size o kadar tanıdık gelecektir ki daha fazla belgelememe gerek yok. Fakat arkasındaki mantık hiçbir zaman ayrıntılı olarak açıklanmadı ve üzerinde ne kadar düşünürseniz o kadar anlamsız geleceğini fark edersiniz. Elbette Beethoven'in son zamanlarındaki dörtlükleri muhteşemdir. Shakespeare'in soneleri de öyle. Tanrı ister orada olsun ister olmasın, yine de muhteşemdirler. Tanrının varlığını kanıtlamazlar; Beethoven'in ve Shakespeare'in varlığını kanıtlarlar. Büyük bir orkestra şefine "Eğer dinleyecek bir Mozart'a sahipseniz Tanrıya neden ihtiyacınız olsun ki?" sözü atfedilir.
Sayfa 120 - Bölüm 3 - Tanrının Varlığı İçin Gösterilen Kanıtlar, Güzellikten KanıtKitabı okuyor
-"Bizden ekmeği alırken bunda mucize falan olmadığını, taşı ekmek yapmadığımızı, onların yaptığı ekmeği, gene onlara vermek için ellerinden aldığımızı açık seçik görecekler elbette. Ama ekmek bulduklarından çok, onu bizim elimizden aldıklarına sevinecekler! Çünkü bizden önce yaptıkları ekmeğin ellerinde taş olduğunu, oysa bize dönünce ellerindeki taşın ekmek olduğunu hiç unutmayacaklar. Boyun eğmenin değerini çok iyi anlayacaklar! Kişioğlu bunu anlamadığı sürece mutsuz olacaktır. Bu anlayışsızlığın suçu kimindir? Söyle. Sürüyü kim dağıttı? Kim bilinmez yollara sürükledi onu? Ama gene toplanacaktır sürü, gene yola gelecektir. O zaman sakin, huzur dolu bir mutluluk vereceğiz onlara, onlar gibi güçsüz yaratıkların aradığı mutluluktur bu."
Sayfa 357 - İletişim Yayınları
"Kıyamet vakti elbette gelecektir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Ama insanların çoğu buna inanmıyorlar!" (Mü'min 40/59 )
Sayfa 268Kitabı okudu
Reklam
"Senin yaşamın benimkinden daha zengin, daha acı dolu ve sıkıntılıydı, ama işte tam da bu yüzden başına bu türden bir şey gelmedi. Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı, bir başkasının önündeyse tek ama o beş basamağın toplamı kadar yükseklikte bir basamak olması gibidir bu; birinci kişi yalnızca bu beş basamağın değil, daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gelecektir, büyük ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabildiği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olmayacaktır.
Örgütlü bir dünya devletinin sağlayacağı bariz olan pek çok avantaj söz konusudur. İlk olarak, savaşa karşı bir güvence ortamı oluşacak ve şu anda silahlanma rekabetine adanmış olan tüm çaba ve harcamaların hemen hepsinden tasarruf edilecektir: genel itibariyle uçaklar ve kimyasal savaş yöntemlerini kullanan, karşı koyulamayacağı bariz olduğundan
Sayfa 200Kitabı okudu
Sanırım pratik amaçlar sebebiyle "fantezi" hastanın inandığı şeydir, "gerçeklik" ise analistin inandığı şey. Bir insan kendisi de analiz edilmediği müddetçe onun onanmış bir analist olmasına izin verilmez ve bu süreçte kişinin gerçekliğin ne olduğuna dair resmi görüşü benimsemesi beklenir. Sırası geldiğinde bu gerçeklik anlayışını hastalarına da aktarabilirlerse, onların bu gerçeklik görüşü en sonunda üstün gelecektir ya da en azından böyle olacağı umut edilebilir. Metafiziksel ince farklara girmeden, gerçekliğin genel olarak kabul gören bir şey olduğu, öte yandan fantezinin yalnızca tek bir birey ya da bir grup birey tarafından inanılan bir şey olduğu söylenebilir. Bu, elbette ki sıkı sıkıya bağlı kalınacak bir tanım olamaz çünkü öyle olsaydı örneğin Kopernik'in görüşleri yaşadığı dönemde tamamen bir fantezi sayılır, Newton'un döneminde ise gerçeklik olarak kabul edilirdi. Ancak bazı görüşler vardır ki bunlar sadece onları benimsemiş olanların bireysel arzuları üzerinde kurulmuş olup, evrensel olarak kabul edilen temeller üzerine kurulmamış olurlar.
Sayfa 173Kitabı okudu
“Bir şeyler oluyor. Belki eskisinden daha kötü şeyler olacak. Milletin haberi yok. Saray istediğini yapıyor. Fakat böyle devam edemez bu. Bu topraklar çiftlik değil, millet malıdır. Elbette beklenen büyük gün gelecektir. Türk, uşak yaşamak için doğmamıştır.” Mustafa Kemal Atatürk
869 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.