Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ali Gezginci

Tasvir yasağı meselesine yeni ve farklı bir yorum getiren Turgut Cansever, bir hadis-i şerife dayanarak sanatın asıl görevinin dünyayı güzelleştirmek olduğunu söylemekte, estetiğini ve mimarî felsefesini bu görüşe dayandırmaktadır
Reklam
Sanat eserini, kilise ve diğer güçler adına insanı yönlendirmek ve istenen hedeflere sürüklemek için bir telkin, kandırma aracı olarak kullanan son on asırlık Batı kültüründe ise. Ortaçağ Rönesans, Barok, Rokoko, eklektik ve daha sonraki dönemlerin tarihi, bir çatışmalar tarihidir. Tasvirci sanat, kaçınılmaz olarak tasvir ettiğini ya yücelterek benimsetmeye yahut küçültmeye çalışır. Özünde baskıcı karakter taşıyan ve kişinin karar verme hakkını elinden alan bu anlayış esasında Batı kültürünün temel niteliğidir.
Sanat eseri, varlık-kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar. sanatkârın varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alanında yer alır. Biçim ve varlık tasavvurunun bütünlüğünün bilinci ile oluşan sorumluluk, tutarlılık duygusu, "beşer" i "insan a dönüştüren adımdır. Bu bakımdan mimarînin oluşturulması sırasında varlık sorunlarının hepsinin, bütünlüğü ile göz önünde tutulması gerekir. Varlık yasaları ile varlığın güçlerinin bütünlüğü her şeyi var edip her şeyin var olmaya devam etmesini sağlar. Bu bütünlük varlığın güçlerinin ve yasalarının toplamından başka bir şeydir. Hepsinden daha büyük ve daha yücedir. Var olan her şeyin var olmaya devam etmesini sağlayan da "O"dur. Her yaratığın varlığını sürdürmesi şartı, yaradılışın amaç, güç ve yasalarına uymaktır. Bu insan için de tabiî tavırdır. En yüce varlığın, en büyük kudretin himayesine mazhar olmak İslâmî yaşama düzeninin ve kültürünün temel niteliklerini belirlemiştir. Huzurlu, sakin bir hareket içinde, neş'e ve ümit dolu, aydınlık. ışıklı, renkli ve güzel olmaya yönelik İslâm dünyası bu inancın ürünüdür.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Turgut Cansever'e göre, mimarînin ilk şartı, maddi varlık alanına, biyo-sosyal alana, insanın psişik yapısına ve inanç dünyasına ait bütün etkenlerin, Yaratılış'ın yapısında mevcut hiyerarşiler içinde, bir bütün olarak ele alınmasıdır. Mimari, bu çerçeve içinde ahlâk ve inanç dünyamızın ayrılmaz bir parçasıdır. O halde "mimarî alanında yüz yıldır cereyan eden en önemli olay, bu gerçeğin kaybedilmiş olması, gelecek olan en önemli olay da bu idrakten hareket edilerek yapılacak olan mimaridir."
Türk evi hem heyet-i umumiyesiyle, hem de bütün unsurlarıyla, Hz. Peygamber'in ifade ettiği şekilde insanın asli vazifesi olan dünyayı güzelleştirme görevini gerçekleştirme bilincinin ve iradesinin yansımasıdır. Türk evini diriltmek, bâlâ Türk evi yapmak mümkün müdür sizce? Ümitsizlik kâfire hastır. Türkiye'nin şehirleşme problemini çözebilmek için dünya şehirleşmesinin başarısını temin etmek için Türk ev mimarisinin temel ilkelerinin, dolayısıyla o ilkelere oturan ürünlerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Ayrıca ümit burada yatıyor. O ev, her ân değişen dünyada her şeyin değiştiği ortamda üzerine ilâve alabiliyor. Üzerinden parça çıkartılabiliyor. Çeşitli aile büyüklükleri için kullanılabilirliği var. Ve şehrin yoğun olması, şehrin iktisaden yapılabilir olmasını da sağlayan Türk evinde odaların çok maksatlı kullanılma imkânı dolayısıyla yapı hacminde çok ciddi tasarruflar sağlayarak ülkemizin ve dünyanın şiddetli ihtiyaç duyduğu çok büyük sayıda insanlara konut üretiminin iktisaden mümkün olması sağlanmış oluyor. En yüksek kültürel değerlere sahip olan evler... Bu bilginin doğrusunu bilenler tarafından bugünkü karanlık cehalet dönemine ışık tutması icap ediyor
Reklam
Hz. Peygamber'in "Bak, her şeye bak, gökteki yıldıza, aya, yere, toprağa, her şeye bak" mealindeki emrinin gereği olarak Türk evinde insan bir tek yöne bakmaya emredilmiş bir varlık değil. Osmanlı evi, insana evden her yere bakma imkan verdiği gibi, şehir de, evden dışarı bakan insan sonsuz bir görüntü zenginliği sunar, birbirine benzeyen yap dizileri değil... Şehir düzenlemesinde Batı'da eşi hiçbir zaman oluşmamış, Doğu kültürlerinde de benzerine nadir rastlanan bu güzellik, bakış açılarının bu zenginliği, Osmanlı evinde ve şehrinde insanlara âdeta tabil tavır olarak kazandırılmıştır. Sadece Bursa'da değil, bütün Osmanlı şehirlerinde böyle Bir yazınızda yahut sizinle yapılmış bir röportajda okumuştum. Dolmabahçe Sarayı'nın mimarı Sarkis Balyan, kendi evini Türk evi tarzında yapıyor. Evet, bu müthiş bir hadisedir. Ben Kuzguncuk'taki bu evi hatırlıyorum, tipik bir Osmanlı eviydi. Çok önemli bir husus bu. Ermeni olmasına, Ortodoks olmasına rağmen evini yaparken İslâmî çözümlemeyi tercih ediyor. Merkezî iradenin, Batıdan etkilenmiş merkeziyetçi tavır hâkim olunca Osmanlı dünyasına, ferdi telakkilerinden farklı binalar, saraylar yapıyor, kendisi için ev yapmak istediğinde Osmanlı tarzını tercih ediyor. Bunu merkezin iradesiyle yapılıp edilene bir çeşit muhalefet şerhi olarak okumak mümkündür. Eldem'in Boğaziçi Anıları kitabında Balyan ailesinin evinin fotoğrafları var. Zamanla eskidi, yıkıldı. İçerisinde yakın zamana kadar torunları oturuyorlardı
Bursa, inanılmaz bir şehirdi; hafif malzemeyle, ahşapla inşa edilmiş evlerin, her biri bir ziynet olarak küçük sokaklarda yan yana gelip şehri oluşturduğu, narinliğin yanında vakarın ve yüceliğin her köşesinde yaşandığı bir şehirdi, insanlığa Osmanlılar tarafından hediye edilmiş bir cennetti. Ancak üç dört asırda bir biçimlerinin hafifçe değiştiği pencerelerin diziler halinde ev cep- helerini tezyin ettiği ve cumbalarından insanların üç istikamete bakabildiği bu evler, arka bahçeleriyle beraber insan çevresine benzeri ancak Osmanlı dünyasında rastlanabilecek bir zenginlik sağlıyordu.
Standartlar Enderun'da ve Hassa Mimarlar Ocağında belirleniyordu. Bu Ocak 25-30 kişi; büyük Abideler onlar tarafından yapılıyor, yeni üslüp standartları onlar tarafından geliştiriliyor. Ondan sonra Osmanlı Devleti'nde yüz binlerce kalfa, yani halife var: kalfa deyince bugünün kalfalan aklınıza gelmesin. Onlar en üst düzeyde yetişmiş elemanlardır teknoloji açısından, insanların ihtiyaçlarını karşılama açısından, mimari üslup açısından, ayrıca şehirde yapılar arası münasebetler ilgili kuralların ve standartların tesis edilmesi, mahalli gerçeklere ve ihtiyaçlara göre en dürüst şekilde çözüm üretilmesi açısından çok bilgili, yetenekli ve yetkili görevlilerdir. Mimar- başı, böyle bir ortamın merkezi şahsiyeti... Standartlar kalfalar vasıtasıyla ülke çapında uygulanıyor. Ustalar, bulunduklan yörenin şartlarını da göz önüne alarak bu standartlara göre ev yapıyorlar. Bir standartlar düzeni olmadan, o harikulade şehirlerin meydana gelmesi nasıl mümkün olur?
Allah'ın "Ben her ân ayn bir şe'ndeyim" şeklindeki ifadesi ile oluşan bu anlayış, İslâm kültürlerinin, varlığın her ân değişen yapısına kayıtsız şartsız uyma iradesinin kaynağı, Türk-İslâm şehirlerinin varlıkta bu değişmeye uygun evler ve şehirler yapma iradesinin kaynağı....
Ev, esas itibariyle, hafif malzemeyle meydana getirilmiş bir yapıdır Türk kültüründe. Kuru yapı teknolojisi. Parçalar birbirine metallerle bağlanıyor. Bu parçaları sökme halinde evin tadil edilmesi, üzerine ekler yapılması imkanı var.Bu da namütebahi öneme sahip bir kültür meselesi.
Reklam
Türk evi planlaması, Müslüman dünyada, bu meseleleri kapsayacak şekilde gelişmiştir, otağdan hareket ederek... Otağ da önemlidir. Aileyi bütünüyle barındıran, ailenin bütününü göz önüne alan bir çerçeveydi. Oda kelimesi otağdan gelmektedir. Otağ iki odadan oluşuyor ve bu odaların arasında hayat denilen alan yer alıyor; ön tarafta bunları
Ev, barınma gibi asli bir ihtiyacı karşıladığı gibi, aynı zamanda, insanların ve toplumların kendileri için çizdikleri en önemli çerçevedir. Hareketli kültürlerdeki çadır gibi, geçici barınmayı sağlayacak yapı türlerinden değil, belirli bir kalıcılığa sahip olduğu için ayrıca önemlidir. Bizim kültürümüzde evlenen kişi, evvela ev yapmak zorundadır. "Evlenmek" adı üstünde... Ev, önce evlenen çiftin, daha sonra çocuklar doğunca büyüyen ailenin barındığı, çocukların dünyaya gözlerini açtıkları, dünyayı ilk gördükleri, kişiliklerinin oluştuğu, içinde yaşadıkları dünyayı gördükleri, algılayıp anlamlandırdıkları, onlara bir çerçeve sunan, bakış açısı veren yerdir. Ev, insanın hayatı boyunca ailenin yapısındaki değişmeleri de içine alacak şekilde bir çerçeve olarak var olur.
Türkiye şehirleşmesini yeniden düşünmek, deprem tehlikesine maruz nüfusumuzu yeni şehirlere düzenli bir şekilde yerleştirmek bu günden itibaren esas vazifemiz olmalıdır.
Esasen Türk halkının da böyle evler istediğini biliyoruz. Çok önemli bir bilim adamı olan Anayasa Mahkemesi üyesi Prof. Dr. Sacit Adalı tarafından devletin siparişi üzerine yapılan bir araştırmaya göre. halkın % 85'i bir veya iki katlı, bahçeli evlerde oturmak istiyor. Özetlemek gerekirse, tek çözüm, Osmanlı'nın da bulduğu ve başarıyla uyguladığı çözümdür. Evet, Rockefeller Vakfı'nın topladığı kurulun önerdiği şekilde, deprem tehlikesiyle karşı karşıya bulunan şehirlerimizi ahşap veya çelik kullanarak yeniden kurmalıyız. Bu şehirler üslup birliği taşıyan, ancak her ailenin şahsiyetini ortaya koyacak evlerden oluşacaktır. Evlerin maliyeti, parçaları fabrikalarda imal edileceği için kat kat düşük olacaktır.
Adapazarı depreminden sonra California'dan gelen bir deprem uzmanı İstanbul'a da uğramış ve yaptığı açıklamada "Çok büyük bir deprem gelecek!" demişti. Gazeteciler "Ne yapılması lâzım?" diye sordular. "İstanbul boşaltılsın!" dedi. Evet, "İstanbul boşaltılsın!" Gelecek depremde iki köprü ve yakın tarihte çok dikkatli inşa edildiğini bildiğimiz birkaç bina dışında her şey yıkılacak. Cehaletin, bu dünyanın habersiz emredici yönetimin bıraktığı miras bu. Sadece İstanbul için değil, deprem kuşağında bulunan Türkiye'nin hemen bütün şehirleri için söz konusudur. Her neyse, sözünü ettiğim uzman gruba "İstanbul'da yaşanacak büyük bir depremde maalesef tahminen üç-dört milyon insan hayatını kaybedecek" dedim. "Eğer beton dediğiniz gibi imal edilmişse, çık, çık! Yedi-sekiz milyon insanın hayatı tehlikede!" dediler. Bakın, Büyükşehir Belediyesi'ne 140 bin kişi "Oturduğum bina sağlam mı?" diye müracaat etmiş, bunların hepsi düzenli yapı. Yani en iyi dediklerimizden. Diğerleri gitmeye bile cesaret edememiş.
151 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.