Bu kitabı mizahi yanından ötürü, okuduğum diğer salt bilgi veya teori yönlü kitapların yanında rahatlatıcı ve çok da düşündürmeyecek bir kitap olarak okumaya başladım ama işler pek öyle gitmedi, çünku rahatlamadım, çoğu zaman gerildim. Her ne kadar Aziz Nesin'in dünya görüşü benimkinden oldukça farklı ve hatta bazı aşamalarda zıt olsa da kendisinin olayları mizahı kullanarak eleştirme biçimine bayılıyorum. Birçok açıdan domatesin tarladaki hikayesini anlatırken kullandığı olay örgüsüyle o günün (bazen de daha ileri bir zamanın) problemlerini şuanın mem kültüründe sıkça bulunan kara mizah mantığında eleştirebiliyor, bu arada domates hakkında bir şey yazmadı, bunu örneklemek için kullandım ama eminim bunu da bir şekilde kullanabilirdi. Kafanızı açacak biraz da umutsuzluk yaratacak (Ebetilyon senedir değişmeyen toplumsal durumdan dolayı ki kitapdaki çoğu öykü 1984'te yazılmış) bir kitap, en azıdan saçma ve içerlenesi halimize biraz güldürü katıyor.
Bu kitap herhangi bir insanın okuması gereken bir beyin incili gibi. İçinde bulunduğumuz dünyanın aslında içinde bulunduğumuz kafatasının içinden ibaret olduğunu, her deneyimin o ufak yağlı gri yapının bir simulasyonu olduğunu, benlik ve gerçeklik algısını o ufak şeye tekrar tekrar sorgulatacak, hem bilimsel hem de felsefi olarak yetkin bir kitap. Bu kitabı okumak hayatınızı değistirmez büyük ihtimalle ama kendinize bakış açınızın değisme ihtimali yüksek.
Öyleyse kafanızın dışındaki dünya gerçekte nasıl bir yerdir? Burada renk olmadığı gibi, ses de yoktur: Havanın sıkışması ve genleşmesi, kulaklar tarafından algılanıp elektrik sinyallerine dönüştürülür. Beyin, daha sonra bu sinyalleri bize tatlı sesler, hışırtılar, gümbürtüler, tıkırtılar, şıngırtılar vb. halinde sunar. Gerçeklik kokusuzdur da aynı zamanda: Beyinlerimizin ötesinde koku diye bir şey yoktur bile. Havada süzülen moleküller burunlarımızdaki reseptörlere bağlanır ve beyin tarafından farklı kokular olarak yorumlanır. Gerçek dünya duyusal zenginliklerle dolu bir yer değildir; her şey, beynimizin kendi duyarlılığıyla dünyayı bizim için aydınlatmasından ibarettir.
Büyük bir şey yaratmanın yolu, basit bir şey yaratmaktan geçer... İlerleme, yalınlık gerektirir; yalınlık ise acımasızlık. Bu da yalın olanın güzel olduğu kadar nadir de olmasının nedenini açıklar.