Biri keçeli bir kalemle üzerime yazmış "salmaya ve salınmaya ihtiyacın var". Ne doğru!
Şu an düşününce ise kendimi gerçek bir salıncak gibi hissediyorum. Bağımsız bir parkta, bir zamanların güzel meşesi, şimdilerde eskimiş, yüzlerce insanı kucağında taşımış eski ve hikayelerle dolu bir salıncak.
Bir ağaç olarak özgürdüm bir zamanlar, sonra onca çatkın dallarıma, nice yapraklarıma rağmen kesildim, budandım ve kalıptan kalıba bir tahta parçasına evrildim. İki yanımda ruhsuz zincirler gerildi ve direklere asıldım. Ağaçken onlarca canlıyı bedenimde mutlulukla taşıyan ben, şimdi bi nevi katilimi taşıyordum kucağımda hüzünle ve düşünceyle.
Ama evrimim bitmedi. Ağaç olmanın yok olana kadar bir evrim olduğunu yeni yeni anlamaya başlamıştım. Bir salıncaktım. Ve elbette salın'caktım. Bir takım engeller salınmama engel olamazdı. Tüm keskilere ve maddeci öldürüşlere rağmen ağaçken salınmayı pek de bilmeyen ben, kalıpların içinde sallanarak salınmayı ve salmayı öğrendim. İnsanlar kucağımdayken bir araçtım, ama gecenin rüzgarında sadece şekil değiştirmiş özgür bir ağaçtım. Yuvam olan topraktan, özüm olan yağmurdan güç alarak sallandıkça sallandım. Kısıtlılığımı zincir şakırtılarıyla gökyüzüne vurdum, diğer ağaçların gölgesinden beslendim. Özgürkenki bilgisizliğim ve tutsaktaki bilgilerimin sentezi beni özgür ruhlu bi salıncak yaptı. Şu anın gölgelerinde ne çok şey varmış, bazen sadece salınmak ve salmak gerekiyormuş, öğreniyorum...