Bir fenomeni bilmekle onu tanımak, kabul etmek, ona var olarak davranmak arasında ayrım yapmamız gerekmesi standart felsefi gözlemlerden biridir. Çevremizdeki öteki insanların zihne mi sahip olduğunu, yoksa körlemesine davranmak için programlanmış robotlar mı olduklarını “gerçekten bilmiyoruz.” Fakat bu gözlem, asıl noktayı kaçırır: eğer muhatabımın zihnini “gerçekten bilseydim,” tam öznellikler-arasılık ortadan kaybolacaktı; o öznel durumunu kaybedecek ve -benim için- saydam bir makine haline gelecekti. Başka deyişle, ötekiler için bilinebilir olmamak öznelliğin, muhatabımıza bir “zihin” yüklediğimiz zaman kastettiğimiz şeyin önemli bir özelliğidir.