Beş Romancı TartışıyorTürk edebiyatının en mis kokulu, en güzel, en kıymetli, en nadide beş çiçeği, beş yüz akı...Kitapta verilen isim sırasına göre; Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt ve Talip Apaydın...
1950'li yıllarda oldukça popüler olan Pazar Postası dergisi, köy romancılığı hakkında bir tartışma tertiplemeyi uygun görür. Davet edilecek isimler, devir, tip ve tutum açısından farklılıkları gözönünde tutularak seçilir. Yukarıda ismini saydıklarım haricinde iki davetli daha vardır ki biri Yakup Kadri Karaosmanoğlu diğeri ise Yaşar Kemal'dir. Lakin Yaşar Kemal, oturumlara katılmama prensibini gerekçe gösterek teklif kabul etmemiş, Yakup Kadri ise teklifi kabul ettiği halde, bir gerekçe göstermeden oturuma katılmamıştır. (İlerleyen zamanlarda, farklı tartışma mecraları sözkonusu olduğunda, Yaşar Kemal'in bu prensibinin kırıldığını görüyoruz, o ayrı!)
Bu beş isim dışında sohbette başka sesler de geliyor kulağımıza. Bunlar, ilerleyen saatlerde oturuma katılan ve köy romancılığına pek de uzak olmayan Necati Cumalı, Pazar Postası sahibi Cemal Sait Barlas ve oturumun yöneticisi konumundaki Turhan Tükel... (Gazeteci Mehmet Barlas'ın, derginin sahibi Sait Barlas'ın oğlu olduğunu ve evinde düzenlediği bir akşam yemeği sırasında çıkan tartışma sonucu, konuklarından olan Kemal Tahir'in kalp krizi geçirerek, sabahı çıkaramadığının da altını çizeyim.)
Oturum esnasında ses makinesi ile alınan kayıtlar, derginin Yazı İşleri Müdürü Doğan Dik tarafından yazıya aktarılmış ve 1960 yılında Düşün Yayınevi tarafından kitaplaştırılmıştır. Düşün Yayınevi'nin de 1957 yılında Sevgili Aziz Nesiz ve Sevgili Kemal Tahir tarafından kurulduğunu hatırlatmakta fayda var.
Bu eser, bir toplumcu edebiyat sevdalısı olarak, çok uzun yıllardır okumayı hayal ettiğim ancak baskısının olmamasından ötürü bir türlü ulaşamadığım bir eserdi. Gönül rahatlığıyla ve olanca samimiyetimle belirtmeliyim ki, artık ölsem de gözlerim açık gitmeyeceğim... Şimdiden belirtmeliyim ki, kitap, kendisini okuyacak olan birçok arkadaşımda bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Bunun sebebi asla içeriğindeki sohbetin düzeyi değil elbette. Kitabı piyasada bulamayan birçok okur, bazı internet sitelerinin kitaptan alıntıladığı cümlelere muhakkak ki rastlamıştır. Benim denk geldiğim her alıntı, Kemal Tahir aleyhine söylenmiş cümlelerden ibaretti ne hikmetse. Oysa işin özü öyle değil efendim. Evet köy romancılığından ziyade, Kemal Tahir üzerine kurulu bir oturum olduğu su götürmez bir gerçek. Ama olayın fitilini ateşleyen hep Baykurt...Evet şaşırmayın lütfen, bizim Fakir Baykurt ! Tüm oturum boyunca bir ayrıkotu misali muhalefet konumunda kendisi. Aslında bana sorarsanız, hepsinin fikri zikri bir lakin ifade ediş şekilleri farklı. Tıpkı bir rakamın, bakış açısına göre 6 ya da 9 olarak iki farklı şekilde okunması gibi...
Her şeyden önce o masada oturabilmiş, o sohbeti ilk ağızlardan dinleyebilmiş, hadi olmadı çaycıları olup onlara çay servisi etmeyi bile arzulamış bir haleti ruhiye ile okudum kitabı. O kadar tatlı, o kadar derin, o kadar üsturuplu bir iletişimleri var ki gıpta edip, hayran olmamak elde değil. Birbirlerine karşı gerek kişilik, gerek fikir olarak besledikleri saygı, zıtlıklar karşısında gösterdikleri hoşgörü, eleştiriler karşısında takındıkları tavır gerçekten takdire şayan. Her biri ayrı ayrı bir beyefendi, her biri asil birer insan, birer sanatçı örneği.
Kemal Tahir'e göre edebiyat, insanlığın var olabilmesi için çok yararlı, vazgeçilmesi kesinlikle imkansız, en ciddi zanaatlerden biri, belki de birincisidir.
Edebiyat ne yapabilir?
Adamı zenginleştirip kat kat güçlendirerek insan etmeye zorlar. Bunun imkanlarını ona sağlar.
Aç bir dünyada edebiyat ne yapabilir? Açlığı belki gideremez ama, insanlara neden aç olduklarını, bu açlığı hangi yoldan, hangi güçle yenebileceklerini gösterir, onlara davranma, atılma korkusuzluğu verir.
Edebiyattan konuşulurken, dışımızdaki gerçek maddi dünyayı, edebiyatta yaratılmış dünyalarla beraber düşünmezsek, daha başlarken gerçeği eksik almış oluruz.
Bu bağlamda da bir roman yazarının sistematik şekilde okuma yapmasını ve içinde bulunduğu, ele aldığı toplum hakkında derin ve bilimsel düşüncelere sahip olması gerektiğini savunuyor.
Orhan Kemal çok kibarca, Fakir Baykurt az kibarca karşı çıkıyor Tahir'in bu fikirlerine ve onu sürekli romanlarında menfi tipler yaratarak, okuru halk konusunda yanlış yönlendirdiğini belirtiyorlar.
Oturumun ana konusu, şehirli bir yazarın, köy romanı yazıp yazamayacağı, konusu. Mevzubahis yazarlar bu soruya direkt net bir cevap vermeseler de, verdikleri örnekler ve kurdukları cümleler vasıtasıyla hepsinden ayrı ayrı sorunun cevabını alıyoruz. Mesela Ebubekir Hazım Tepeyran'ın Küçük Paşa'sı, Yakup Kadri'nin Yaban'ı, Kemal Tahir'in Sağır Dere ve Körduman'ı, Zola'nın Germinal'i, Talip Apaydın'ın Sarı Traktör'ü, Balzac'ın Goriot Baba'sı, Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ü bahsi geçen kitaplardan bazıları. Fakir Baykurt dışında hemen hemen hepsi ortak noktada buluşuyorlar ancak Baykurt, bir yazarın nereden geldiyse, hangi şartlarda yetiştiyse o izlekte yazması gerektiğini ısrarla tekrar ediyor. Buna en ateşli ve mizahi cevabı Kemal Tahir veriyor :
"Aman, şimdi yahu, öyle bir yere getirdiniz ki işi, yani biz şimdi ne yapalım? Suç ve Ceza'daki adamı anlayabilmek için kaatil mi olacağız? Allah Allah... Gidip adam mı öldüreceğiz kaatil romanı yazmak için?"
Bu muhabbetler, anlayacağınız üzere oldukça nüktedan seyrediyor. Kafamın takıldığı, beni üzen tek bir kısım oldu sohbet boyunca ki o da şu: Kemal Tahir'in Goriot Baba kitabından örnekler verip, kitabı çok başarılı bulduğunu söylemesi üzerine, Orhan Kemal ve Fakir Baykurt'un ince bir alayla Kemal Tahir'e babalığı tatmamış bir erkek olarak bu kitabı tam özümseyememiş olduğunu ima etmeleriydi. Onun babalık anlayışının salt kitaplardan oluştuğunu, en yetkisiz alanının babalık olduğunu, evlatsız oluşu çerçevesinde babalığının kaç para edeceğini bastıra bastıra yinelemelerini pek etik bulmadım, pek değil hiç etik bulmadım hatta. 27 yaşında evlenip hemen akabinde cezaevine girmiş, cezaevinin ilk yıllarında karısının ''Ben bir komünistle evli kalamam'' diyerek boşadığı, 43 yaşında ise ömrünün en bereketli yıllarını mahpus damlarında bırakıp tahliye olmuş bir adamın evlatsızlığını da mümkünse kimse sorgulamasın lütfen!
''Ben babayım çünkü, sen değilsin! "
Köy-şehir romanı ayrımı dışında, köy romancılığının oluşumu ve gelişimi, köy enstitülerinin başarısı-başarısızlığı, çocukluk psikolojisinin yazarlığa etkileri, dünya edebiyatı, gerçekçilik anlayışı, edebiyatta müspet tipler, drama düşmüş insanın özellikleri gibi konular hakkında da hasbihal edilen bu eser, zaten çok kısa olduğu için, diyaloglar hakkında daha fazla detaya girerek, okuma zevkinize ket vurmak istemiyorum. Sıkı bir hayranı olarak, ele alınan konuları sırf bu yüzden Kemal Tahir üzerinden anlattığım da düşünülmesin, zira oturumun ana amacı zaten Kemal Tahir fikirleri...