Ömer

Sabitlenmiş gönderi
"Eğer direnişe silahla destek olamazsam kalemim ve mürekkebim direniş yolunda silahımdır."
Sayfa 22 - Ekin YayınlarıKitabı okudu
Ömer
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Metafiziğin Temelleri
Metafiziğin TemelleriEnis Doko
8.6/10 · 32 okunma

Okur takip önerileri

Tümünü gör
Bir kişi eğer "Çözülemez anlaşmazlık olan konularda nesnel gerçek yoktur" gibi bir ilke kabul ederse, o zaman "Nesnel ahlâk önermeleri yoktur" iddiasının kendisi de nesnel bir gerçeklik olarak kabul edilemez. Çünkü nesnel ahlâkî önermelerin var olup olmadığı konusunda da anlaşma yoktur.
Sayfa 54 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
Ömer tekrar paylaştı.
Ahlâkın İzâfîliği Meselesi
Biri ister ahlâkın nesnelliğine inansın ister inanmasın ahlâksız bir hareketle karşılaştığında isyan etmektedir. Bu da göstermektedir ki, görece ahlâkı savunan bir kişinin kendisi bile pratikte buna inanmamaktadır. Çünkü görece ahlâka inanan birini karısı aldattığında ya da parası çalındığında, bu durumlara yanlış gözüyle bakar ve isyan eder. Bu isyanın kökeninde, sezgilerimizin bize açık bir biçimde haksızlığa uğradığımızı söylemesi yatmaktadır. Mesela ilginç bir örnek verelim: Ünlü felsefeci Luois Pojman bir sınavda kâğıtları çok iyi olmasına rağmen, görece ahlâkı savunan bütün öğrencilerini, o dersten sınıfta bırakmış. Bunun üstüne öğrenciler "adaletsizlik" iddiasıyla itiraz etmişler. Pojman'ın ise itirazlara cevabı basitmiş; "Kâğıtlarınızı okurken sizin bakış açınızdan baktım olaylara (görece ahlâk gözüyle) ve benim sizinkine uygun ahlâkî görüşüme göre, bu adaletsizlik değildir". Adaletten bahsetmek için nesnel bir temele ihtiyaç vardır. Doğal olarak öğrenciler, kendi savundukları ahlâkî sistemle çelişmişler. Onları, daha önceki ifade ettikleri görüşlerine rağmen, bu itirazları yapmaya sevk eden şey elbette ki sezgileridir.
Sayfa 46 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
Tarihsel olayları irdeleyip, tarihle ilgili olguları açıklamaya çalışırsanız, çoğu zaman ahlâkî ilkelere atıf yaptığınızı göreceksiniz.
Sayfa 41 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
... Hume yasası gereği, olgusal yasalardan aksiyolojik önermeler çıkarsamak mümkün değildir. Bütün temel yasalar olgusalsa, onlardan çıkarsayabileceğimiz tüm önermeler de olgusal olacaktır. Dolayısıyla Tanrı yoksa hiçbir nesnel aksiyolojik önerme olmayacaktır
Sayfa 32 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
Hars TV'den
Uğur Güzel
Uğur Güzel
'i
Altay Cem Meriç
Altay Cem Meriç
sayesinde tanıdım. "Cahil Şengör" yayını ile de takibim süreklilik kazandı. Geçenlerde
Henry Kissinger
Henry Kissinger
öldü. Uğur Güzel de kendisini çok sever.
Diplomasi
Diplomasi
kitabını da şiddetle önerir. Ölüm haberi geldiğinden beri başlamış "Rahmetli Kissinger. Allah sana rahmet eylesin." Daha önce de "Allah benim ömrümden alsın ona versin." demişti. Müslüman olmayana neden rahmet okuyorsun diyenlere de "Solcu. Liboş. Cahil. Adam satan.", "Tek başıma da kalsam hakikati haykıracağım." diyerek tepki göstermiş. Uğur Güzel'e göre Henry Kissinger "İsrail'in en nefret ettiği Yahudi." Irak Savaşı'ndan vs. ötürü elinde masumların kanı olduğu da yalanmış. Bunun aksini söyleyen herkese de nefret püskürmüş. Zaten bu konudan da evvel ona saldıranlara yahut, başka meseleler vesilesiyle "Sen etnik olarak Türk değilsin. Ermenisin." falan diye karşılık veriyordu. İlginç bir taarruz yöntemi. Nazarımda kendisi ifrat ve tefrit arasında salınan çok zeki bir adam. Ama Müslümanları müdafaa ederken bütün Müslümanlara sallamak hezeyanına kapıldı. Üzücü.
Doğa yasaları yapı gereği olgusaldır, evrendeki maddî varlıkların davranışını ve aralarındaki etkileşimleri betimlerler. Ne fizikte, ne kimyada, ne de biyolojide aksiyolojik bir yasa bulamazsınız. Fizik yasaları evrenin "nasıl olduğunu" açıklar, "nasıl olması gerektiğini" açıklamaz. Bu öncülü reddedecek kişinin, aksiyolojik bir doğa yasası göstermesi gerekirdi; bu ise mümkün değildir.
Sayfa 27 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
... bizim ontolojik görüşlerimiz, ahlâkî yargılarımızı ciddi biçimde etkiler. Örnek olarak kürtaj tartışmasını ele alalım, iki taraf da "yaşama hakkı" ile "özgürlüğün" önemli haklar olduğunun farkındadır. İki kampın asıl görüş ayrılığına düştüğü yer fetüsün hangi aşamada kişi olarak kabul edilmesi gerektiğidir. Ancak kişilik tartışması, ahlâkî bir tartışmadan ziyade ontolojik bir tartışmadır. Dolayısıyla ontolojik inançlarımızın değişmesi, ahlâk teorimiz aynı kalsa bile, bazı ahlâkî yargılarımızın değişmesine neden olabilir.
Sayfa 21 - İstanbul YayıneviKitabı okuyor
Biz 1960 sonrası sokak gösterilerinde kendimizi, “ne sağdayız ne solda Hak yoldayız Hak yolda” diye tanımlardık. Biz “Muhafazakâr” da değildik o dönemde. 70’lerin başında bir meydanlarda “Müslüman Gençlik” olarak antiemperyalist sloganlar atmaya başlayınca Tekin Erer bizi “Yeşil Komünistler” olarak tanımlamıştı. Çünkü Soğuk Savaş döneminde sağcı olmak, sola, Sosyalizme, Komünizme karşı konumlanmak demekti. Bugün artık fıstıkî yeşilden başlayıp yeşilin her tonuna sahibiz, Yeşil Sermaye, Yeşil Kemalizm, Yeşil Feminizm, ne ararsanız var. Biz “Dinsizliğe karşı, ehli kitapla müttefik olmalıydık”(!?). Sağcı da solcu da, milliyetçi de, Liberali de zaten resmen zorunlu “Kemalist”ti. Bütün renkler karışınca iş, cinsiyetsiz, kimliksiz, din, ahlâk ve gelenekten bağımsız “gökkuşağı” renklerine (!?) döndü zaten.
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
Kaynak: habervakti.com/kurt-secmen-ve-...
Bugün Türkiye’de herkes değişim isterken, tek “Muhafazakar” parti CHP kalmıştır. CHP’nin muhafazakarlığı, bey, efendi, paşa, hacı demeyi yasaklayan ama hac yönetmeliği çıkartmaya ses çıkartmayan, şapka giyme zorunluğu getirip bu düzenlemeleri değiştirmeyi yasaklayıp kendileri bile şapka giymeyen bir zihniyeti temsil etmektedir.
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
Kaynak: habervakti.com/siyasetin-matem...
19,9bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.