Gönderi

248 syf.
8/10 puan verdi
Hasan Ali Toptaş’ın “Kuşlar Yasına Gider” eseri, “İçimdeki ses uzaklara çekilmişti” cümlesiyle başlıyor. Derin ve çarpıcı bir cümleyle başlayan roman; yollarla, türkülerle bezenip devamında ölümlerle nihayetleniyor. Aylarca tek satır yazamayan, ne yapacağını bilemeyen yazar Ankara’da yaşamaktadır. Babası ve annesi ise Denizli’nin Çal ilçesinde ikamet etmektedir. Baba Aziz Bey dur durak bilmeden yıllarca yurt dışına gidip gelen bir Tır şoförüdür. Suudi Arabistan’da kaza yaptıktan sonra bir ayağını kaybetmiştir. Protez ayak taktıktan sonra tedavi için Ankara’ya oğlunun yanına gelen babanın, sonrasında Denizli’ye dönüşü ve Ankara-Denizli arasında yapılan yolculuklar, olaylar ve yolculuklara eşlik eden türküler yer almaktadır. Sterne’ ün Tristam Shandy’ sinin ilk baskısını kaybeden yazarın kitaplığında açılan boşluğun sadece gözüne değil, hemen her gün kalbine battığını söylemesi kitabevinden kitabın üçüncü baskısının gelip gelmediğini sorgulatması bana çok yakın hissettirdi. Ben de Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabımı kaybettikten sonra bu durumu yaşamış ve hemen bir kitapçıya gidip kitabı temin etmiş, kütüphanemin ahengini sağlamıştım. Ankara’ya gelip sakat olduğu halde patinaj yapan arabaya bile yardım etmeye çalışan babanın, karda düşüp buz tabakalarının arasında can havliyle çırpınırken, yanından yöresinden bir sürü insan gelip geçmesine rağmen hiçbirinin dönüp bakmamasına içerlemiş ve kent insanlarının vicdanlarının yaralandığını, merhamet duygusunun olmadığını yüzlerine çarpmıştır. Sonrasında ise Gömü adlı köyde mahsur kalan insanlara yardım eden, yemek veren, çay veren köyün ahalisi için hıçkırıklar arasında dökülen; “O insanların yüzleri var ya yüzleri, dağıttıkları çaydan daha sıcaktı.” Cümlesine yer veriliyor. Yazar adeta bize köyün toprağı, kentin betonundan sağlamdır duygusunu iliklerimize kadar işliyor. Dediğim gibi romanda yolculuklara türküler eşlik ediyor. Biz de bu yolculuklarda yazara ve babasına refik oluyoruz. Seyit Çevik’ten, “Avluda bağlıdır yiğidin atı” türküsünden, Bulduk Usta’nın, Muharrem Ertaş’ın, Çekiç Ali’nin ve Hacı Taşan’ ın genişlettiği topraklardan çeşitli rüzgarlar getirdiği ve bu rüzgarları sesinin avlusunda gezdiriyor. Romanda yer alan türküler için ayrı bir yazı bile yazılabilir. Yazar geleneğimizi eserinde yaşatmıştır. Romanda yer alan diğer türküler: İnce (Halil, İtikadın tam tut. Fatma Türkan Yamacı, Şu karşıki dağda kar var duman yok / Benim sevdiceğimde din var iman yok. Talip Özkan, Yağar yağmur. Zaralı Halil, Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir. Zaralı Halil, Fırsat elde iken sarmadık yâri / Beni öldürmeli dövmeli değil (Karadır kaşların)Bekçi Bakır, Buradan bir atlı geçti / Yarama bastı geçti. Kazancı Bedih, Ben bir Yakup idim kendi halimde. Seha Okuş, Seher vakti bülbül ağlar ekseri / Bülbülün gözyaşı deler mermeri. Neşet Ertaş, Cahildim dünyanın rengine kandım. Hacı Taşan, Aşağıdan gelir gelinin göçü / Gelin mi ettiler canımın içi. Okan Murat Öztürk, Dereler buz bağladı / Avcılar iz bağladı / Beni bir gelin vurdu / Yaramı kız bağladı. Enver Demirbağ, Yüksek minarede kandiller yanar. Nida Ateş, Gece rüyada sohbetin / Gündüz dillerde dillerde. Romanın adı da “Bu Dağlar Kömürdendir” türküsünden ilhamdır. Bu yol Pasin’e gider Döner tersine gider Şur’da bir garip ölmüş Kuşlar yasına gider Kitabı okurken bu roman aynı zamanda yazarın otobiyografisi diye aklınızdan geçirebilirsiniz; ama yazar bu tartışmalara çok sert bir şekilde karşı çıkıyor ve kendisi hakkında araştırma yapan bir akademisyene yönelik eleştirilerini yöneltirken aynı zamanda kitapların nasıl okunması gerektiğini de şöyle ifade ediyor: “Kitabı yazan akademisyen, yazarla anlatıcıyı aynı kişi sanıyordu çünkü; bu nedenle de bilimsel çalışma yapıyorum iddiasıyla, romanlarımdaki kahramanları kollarından yahut yakalarından, paçalarından tutarak sürükleye sürükleye getirip benim hayatımın orasına burasına raptediyordu. Dolayısıyla, romanlarımda anlattığım her evlilik benim evliliğimdi ona göre; dayılar benim dayılarım, dedeler benim dedelerim, çocuklar benim çocuklarımdı…Bu arada kitabı yazan zat, romanlarımdaki kahramanları tutup benim hayatıma raptetmekle kalmıyordu tabii; Dostoyevski Amcamı, şu kanlı baltayı nereye koymuştum yahu, polis kapıya dayanmadan bulup yok etmeliyim diye telaşa düşürecek yahut Cervantes Dedemi gülmekten yerlere yatıracak bir anlayışla gidiyor, benim hayatımın içine romanlarımdaki olayları ve mekanları da sürükleyip getiriyordu. Dolayısıyla, sayfaları çevirdikçe ben hayatımın ve yakınlarım hakkında yeni yeni şeyler öğreniyordum…Bu kitaba göre, benim yaşadığım hayat, asla benim yaşadığım gibi değildi...Ben de kendim gibi değildim haliyle, çünkü bir roman kahramanımdan söz ederken, Bedran aslında yazarın ta kendisidir diyordu kitabı yazan zat.” Yazar, romanlarının kurgu olduğunu ifade ederek tartışmalara son vermek istemiştir. Romanda, yolculuklarda “beyaz at” ve “beyaz gömlekli çocuk” ölümü simgeleyen varlıklardır Yazarın bütün sevdiklerini alan ölüm, eserin sonunda babasını da alarak son bulur. Beni en çok etkileyen olaylardan bir diğeri ise, Hüseyin Dayının atı öldükten sonra telefonun zil sesini at kişnemesi yapması ve torunlarından onu gün içinde aramasını istemesidir. Merhamet ve vefa. Velhasıl kelam, Kuşlar Yasına Gider, Hasan Ali Toptaş’ın pırıl pırıl ışıyan Türkçesiyle akıp gidiyor. Gönlümü okşayan cümleler: “Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam,”(s.32) “Yolu incitmekten çekinircesine yavaşça geçtim kasabanın içinden.”(s.80) “Baba, dedim ona; insanlar araba tamir eder gibi çarçabuk tedavi edilmiyor, biliyorsun.”(s.87) “Bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor.”(s.167) “Kendim olmaktan çıkıp etrafa dağılıyordum sanki.”(s.194) “Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.” (s.194) “Yaşlılık, kısa mesafelerin haddizatında ne kadar uzun olduğunu görme vakti.” (s.204) “Velhasıl, acı biberdir el kapısı.” (s.222) “Azrail’i ak urbalar içinde gezen aksakallı biri mi sanıyorsunuz? Elinde ecel defteriyle bulutların arasından süzüle süzüle çıkıp gelir mi sanıyorsunuz? Ne vakit, hangi kılıkta geleceğini kimse bilemez onun. Türlü türlü yerlerden, türlü türlü kılıklara bürünerek çıkar gelir çünkü. Geliyorum meliyorum demeden, havsızca çıkar gelir.” (s.231) “Her şey kendi görüntüsünün içinde bir milim bile eksiltmeden gizlice yanmış ya da her şey kendi sınırlarının dışına çıkarıldıktan sonra kocaman bir kalınlık oluşturan ince titreşimler eşliğinde yeniden eski yerine konmuş gibiydi o sırada.” “Dünya gözyaşlarımın içindeydi artık, dünya bulanıktı, dünya ıslaktı ve dünya kalın uğultular eşliğinde etrafa buğular saçarak, hafif hafif titriyordu.” (s.245)
Kuşlar Yasına Gider
Kuşlar Yasına GiderHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 201919,9bin okunma
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.