Gönderi

429 syf.
8/10 puan verdi
Cesur siyasi edebiyat: mecburi postmodern
On iki yıldır Almanya'da sürgün olan şair Ka Türkiye'ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkân dükkân bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır. Kars'ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve türban direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal gruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için bir aşk ve mutluluk vaadi vardır. (Arka kapaktan) İlk okuduğum yıllarda, çalışırken Kars'lı eğitimsiz ama cevval yardımcıma sormuştum kitapta geçen şehri, daha sonra karşılaştığım tüm Karslılara. Kimi doğru ama eksik, kimi tamamen uydurma kimiyse şehrin betimlemeler ve siyasi panoramasının aktarılışını CESUR bir başlangıç olarak nitelemişlerdi. Pamuk'un yazdığı romanların sıralamasına bakıldığında, belirginleşen bu cesur ve ketum hali, edebiyatın bir sanat olarak yapılırken olması gerekendir aslında. Ancak eserin kimi yerlerinde görülebilen 'geri durma' hali ise, dışarıdan tarafsız bakışında aranmalı. Gerçekten de, ülkenin en ücra köşesinde bir şehrin anlatımına yansıyan bu 'Allahın olmadığı yer' durumu, yağan karla kapanan yollarla iletişimsizlikten çok, Rus, Ermeni ve Osmanlı'dan alınan kapanmayan yaralarda aranmalı. Yazarın, şehir özelinde cumhuriyet dönemini yansıtırken kurduğu kimi tümcelere aynı şehirdekiler gibi, gruplaşan insanımızı anlatabilme derdini de barındırıyor. Her romanın olmazsa olmazı bir aşk ve 3 gün irtibatı kesilen şehirde yaşanan askerlerle ortak bir tiyatrocu ihtilali, esere aynı ülkenin vatandaşları olarak sorgumuz altında oluşan ilgiyi hiç azaltmıyor. Hatta bazı sayfalarda verilen 'Ermeni nüfus nerede?' veya önemli binaların hep onlardan kaldığı soruları, '1milyon Ermeniyi ve 35 bin Kürtü katlettik' deyip az sürede ülkenin tek Nobeli'ni almış yazarını bile affettirebilir (mi?). Zira hepimiz, edebi anlamda olan biteni öğrenmek ve 'Acaba?' nidaları arasında, hızla akan metinde hâlâ gerçekleri aramaktayızdır, bu postmodern yazılmış siyasi romanın satırlarında. Aynı tarafsızlığı, belki de yalnız yaptığımız okumalarda (benim de üçüncüsü) gösterebildiğimiz ölçüde, kitapta yaşanan İslamcı, Laik, Kürt ve Türk milliyetçilerinin bugün bile değişmeyen bakışlarını görürüz, çünkü bizler bu ülkedeyiz her daim. Romanın Türkiye veya Kars'ı kötü tanıtmak gibi klişe eleştirilerinden ziyade, içeriğinde var olan diyalogların tanıdıklığı, müstemleke ülkelere özgü kapanık ve sert tutum, onun fazlasıyla bizi bize anlattığı duygusunu yansıtıyor. Okuma grubumla iki sene önce #sessizev romanındaki yerler olan İzmit Darıca'ya (vapurunda), eserini tartışmak adına davet ettiğim ve sanırım sesimi beğenmeyen menajerinin rededişiyle hafif hayal kırıklığına uğradığım yazar, kitabı yayımladığı yıl sonunda (ılımlı, demokrat!) İslamcıların iktidara gelip halen gitmediği günümüzde kitapta verilen aynı görüşlere sahip midir acaba? Açıkçası; bir sosyalist olarak, İslamcılara yapılan (tabii ki!) türban dahil zulümler için, koyu Kemalist yada laiklere kızabildim doğrusu. Burada irdelenmesi gereken, yakın tarihte yaşanmış ve halen de yaşanabilen siyasi hesaplamalar ve bazı gerçeklerin net ifadelerle anlatım durumudur. Olayların kendisi gibi bazı bölümlerde kullanılan Postmodern dil, hepimizin hep aynı yerde saydığımız gerçeği ve ülkenin patinaj halini hiç değiştirmiyor, Milliyetçi yada İslamcı kimler başta olursa olsun. Tek siyasi romanı olarak nitelediği eser, yazarının cesaretini ve o akıcı dilini yükseklere çıkarıyor: Anlatılmaz yaşanır tabirini hakedenlerden...
KAR
KAROrhan Pamuk · İletişim Yayınları · 200233 okunma
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.