Gönderi

536 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Yazar, romanı bir akıl hastanesinin tarihi üzerinden anlatmış. Her yönüyle çok ilginç bir roman.Romanda 300 den fazla karakter var ve her karakterin bir şekilde hastane ile ilişkisi var.Fakat bu ilişkiler çok farklı ve tesadüfi.Söz gelimi hastanede çalışan bir hizmetlinin öyküsü 100 yıl öncesine kadar gidiyor ve o öyküde yer alan başka bir karakter de hastanede görevli bir başka kişinin öyküsünde tekrar karşımıza çıkıyor. Yani hikayedeki onca karakter bir şehrin trafik sistemi gibi birbirlerine bağlı.Hikaye karışık olmasına karışık ancak yazar öylesine bir teknik kullanmış ki; ne bu öyküler ve karakterler kafamızı karıştırıyor ne de ruhumuz sıkılıyor. Onca karakter olmasına rağmen roman gayet akıcı ve anlaşılır.Sanırım bu durum, yazarın kullandığı teknikle ilgili Öncelikle romandaki karakterlerden ilk bahsedildiğinde karakter isimleri koyu ve italik bir yazı karakteriyle yazılmış. Bu şekilde karakteri bulmak ve hikayenin nereden başladığını hatırlamak kolaylaşıyor.İkincisi ise yazar bir karakteri tekrar önümüze çıkardığında ilk çıkış anını unutmamız ihtimaline karşı onu bize tekrar hatırlatacak bir tanımlama yapıyor."Mesela hastanede yatan barışın onu bırakıp ankaraya giden annesinin bakanlıktan arkadaşı...)" gibi tanımlamalar kullanan yazar, bu şekikde okuyucunun işini kolaylaştırıyor. Romanda sürekli bir döngüsel zaman içinde kimi zaman 19.yy ortalarına gidip Kalemkâri Köse Kasım Paşa'nın masalsı öyküsüne şahit oluyor, kimi zaman kendinizi Cumhuriyetin ilk yıllarında buluyor, darbe dönemlerine şöyle bir uğruyor özetle coğrafyanın tarihine tanıklık ediyorsunuz ve her tanıklıkta bahsedilen dönem içinde yaşayan insanların bazen akıl almaz, bazen hüzünlü hikayelerini zevkle okuyorsunuz Romanda birçok garip karakter ve akıl sınırlarını zorlayan ilişkiler bulmak mümkün. Konferansta konuşmacı olan Erdem Bey'in babası eşinin kardeşiyle ilişki yaşıyor.Annesi bu ilişkiyi tesadüfen öğreniyor ve eşinden ayrılıyor.Fakat dedikoduların önüne geçmek için kardeşiyle görüşmeye devam ediyor. Ediyor etmesine ama kardeşine hayatı zindan ediyor ve kardeşi dayanamayıp intihar ediyor.Anne bir yandan da oğlu Erdem'e baba nefreti aşılamak istiyor ancak Erdem ne olursa olsun babasıyla görüşmek istiyor ve görüşüyor da. Fakat bu görüşmede Erdem Bey babasının yeni eşi Bedia'ya aşık oluyor ve bu aşka karşılık buluyor.Bunu öğrenen babası da sağ kulağı sağır olan( ki bunun da ilginç bir hikayesi var) Bedia Hanım'ın sol kulağını da bir tokatla sağır edip Fransa'ya gidiyor. Ailesine beş kuruş para bırakmamak için tüm parasını gece hayatına harıcıyor ve parası bitince sokaklarda sefil bir halde ölüyor. Roman boyunca Bu ve bunun gibi yer yer acaip yer yer hüzünlü onlarca hikayeye şahit oluyorsunuz. Yazar karakterleri öldürürken de acımamış, birçok karakter ilginç şekillerde hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kimi halter'in altında kalarak, kimi konserve kutusuna basıp tetanos' dan, kimi sevgilisinin başka bir kadınla konuştuğunu görüp balkondan sarkmak isterken balkondan düşerek, kimi havuzda dört saat güneş altında kaldığı için beyin kanaması geçirerek, kimi çayı höpürdeterek içmek isterken nefes borusunun tıkanması sonucu... gibi akıl almaz şekillerde ölüyor. Romanın en ilginç ve üzerinde en çok durulan karakter kuşkusuz Barış'tır.Birçok yazar gibi Ayfer Tunç da "delilik" meselesiyle ilgili Barış üzerinden fikrini söylemiştir.Barış "Bir deli değilin defteri" adlı kitabı okuyor, günlük tutuyor. Ayrıca sol elini reddediyor.Kendi sol elinin başkasına ait bir varlık, hatta insan olduğunu düşünüyor.Bununla da kalmıyor eşinin kendisini sol eliyle aldattığını düşünüyor( barış evli değil). Yazar Barış' bir nevi bizim İvanov'umuz(Bir Delinin Hatıra Defteri) olarak görüyor ve okuyucu da bu hissiyatı alıyor. Her yönüyle yeni, eğlenceli, çok başarılı bu roman okunmaya fazlasıyla değer
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20193,456 okunma
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.