Gönderi

Taklit Hastalığı ve Yüzeysellik
Bilâhare taklid hastalığına temas ediyor ve “Avrupa maârif deryasından bir damla alabilenimiz, Şark'ı ve Şarklıları, daha açık söyleyeyim, milletini pek aşağı ve zayıf görüyor. Milletini reddettiği için, milleti de onu reddediyor. Garb mukallidi yarı aydın, muhitinin yabancısı kalıyor.” diyor. “Avrupa'ya gidenlerimizin, oranın mekteplerini, kütüphane, müze ve tiyatro gibi temâşâ yerlerini gördüklerini, o kâşânelerin arkasındaki sefaleti, en ahlâksız adamı utandıracak rezaletleri, sürünenleri göremediğini” ifâde ediyor. “Bir Fransız gibi giyinen, bir İngiliz gibi gezinen, bir İtalyan gibi şarkı söyleyenimiz var; fakat bir zırhlı yapacak mühendisimiz, bir fabrika kuracak adamımız yok.” diyor. Sonra da, “Avrupa'dan neler aldık?” sualine, “Milliyeti hakir görme”, “dinle alay etme”, “sembolizm”, “materyalizm?”, “sosyalizm,” “Libre - pensee — dinsizlik” v.s. aldık. Avrupa söz ile milliyetperverliği reddediyor, insanlık adına birleşmeyi telkin ediyor, fakat bir İngiliz, kendi milletinin saadeti için dünyayı yok etmeğe hazır, bir Alman, almanlık için her şeye âmâde. Biz bu hakikati görmüyoruz ye milliyetçilik düşmanlığının zavallı memlekete faydalı olacağını zannediyoruz. Avrupa bize Libre-pensee tavsiye ediyor, fakat kendi dinini yaymak için milyonlar harcıyor ve binlerce adamı seferber ediyor. “Milli ve dini taassup”; işte Avrupa'nın iki kudret kanadı. Biz ise bu hakikati görmüyoruz.. Hemen hemen mücâdele ve mukavemetimizin yegâne vasıtası ve silâhımız olan din hissine hücum edip duruyoruz. Avrupa'nın kuvvet ve kudret âmillerinden hiçbirini ele geçiremediğimiz halde, günümüz medeniyetinin ne kadar hastalık ve zehirleri varsa, hepsi bizde kolayca zemin-i kabul buluyor.” diyor. Sonra “Bizdeki acâibliklerin en yıkıcılarına nazar-ı dikkatinizi celbetmek isterim. Tanıdıklarımdan çoğu, 'merkeziyet”, bazıları “adem-i merkeziyet” tarafdarıdır. Ahbaplarımın içinde demokrat, sosyalist, materyalist, serbest mübâdeleci, himayeci, liberal olanlar var. Uzunca bir tahlil ve tedkik sonunda hayretle anladım ki, bu adamların çoğu, şu kelimelerin ifâde ettiği mânâdan habersiz. Bir kör dövüşü ki, garabet ve gafletin bu derecesine gülmek mi, acımak mı lâzım, tâyinden âcizim. Merkeziyet ve adem-i merkeziyete tarafdar olup da, mânâlarından habersiz olan iki kişinin düşmanlığı, boğaz boğaza kavgası, doğrusu bu ya, her vakit görülemeyecek sosyal komedilerdendir. İçtimaiyat (sosyoloji) disiplininden bi-haber, hattâ bu ilmin tarifini bile duymamış bir sayın kişinin kelimenin sâdece lügat mânâsı delaletiyle, bir dergiye içtimai bir makale yazdığını görünce, cidden şaşırıp kalmıştım. Ateizm, yani küfür ve dinsizlik dokirininin neticelerini kabul edemeyen, her başı sıkıldıkça Aman yâ Rabbi? diye bağıran Libre-penseur'ler görüyoruz. Cenâb-ı Hakk'ı inkâr ettiği halde cin ve hayalet korkusundan, bir odada yalnız yatamayan materyalistlerimiz de var. Ahbablarımdan, dini hikmetten ziyâde dini surete meyyal bir zât, bir gün yanımda sosyalizmi medhetti ve “Elhamdülillah(!) ben de bu fikri kabul ettim.” dedi. Sosyalizmin ne gibi âmiller ve fikri tahavvüller neticesinde kabul edilebileceğini az çok bildiğim için, dostumun bu hârika(!) değişikliğine şaşmış ve kendisinden biraz izahat istemiştim. “Sosyalistlik, herkese iyilik etmek, insanları kardeş tanımaktır.” dedi. Bu tarifin mi, yoksa dostumun mu basitliğine hayran olacağımı tâyin edemedim. Mâamafih kendisine sosyalizmin, “Şahsiyet, hükümet, iştirak, mesâi” gibi nazariyelerinden biraz bahsettim. Zavallının kopardığı 'Estağfirullah'lardan, Aman yâ Rabbi'lerden odanın camları titriyordu.” diyor. Bundan sonra, muhtelif felsefi mesleklerin kısa bir tahlilini yaparak, gençlere eclectisme'i, meslek-i iktitafi'yi tavsiye ediyor.
Sayfa 31-32
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.