Gönderi

Ruhun Gözyaşları
Ağlayan kadınların bir bölüğü, benim sezebildiğim kadarıyla, yitirdikleri hayatlarına ağlıyorlar. Evliliğin cehennem azabına döndüğü evlerin kadınları, bütün hayat enerjilerini çocuklarına yöneltir ve onlarla birlikte kendilerini var ederler. Onlar da evlenip gittiklerinde, hele de hayırsız gelin veya damatlara, anaya (s.51) olan borcu ufak sevgi kırıntılarıyla da olsa geri ödmeye yanaşmayan "el çocukları"na gittiklerinde, büyük bir boşluk kalır. İnce firça darbeleriyle, ruhun bütün emeğini katarak yapılan ve sanatkârın her gün biraz da kendisine duyduğu hayranlıkla izlediği tablo artık yoktur. Ağlayan kadınların bir bölüğü, konuşmaya ve sevilmeye acıkmıştır. Babaevindeki saadet dışarıdaki dünyada bir türlü bulunamaz. İşten yorgun argın gelen kocanın ağzını bıçak açmaz, o zaten kurtlarını arkadaşlarıyla bir kahve köşesinde dökmüştür ve istediği tek şey karnını doyurduktan sonra televizyonun mırıltısıyla uykuya dalmaktır. Samimiyet giderek kayıplara karışır. Ev hepimizin kendimizi güvende hissetmek istediğimiz, bizi dış dünyanın tekinsizliğinden koruyan bir yer olması gerekirken, bakarsınız zalimliğin kalesi olmuş. Ağlayan kadınların bir bölüğü, yaşadıkları mutsuzlukla birlikte atına binip gelen, o mutsuzluğun çağırdığı, hatta var ettiği gençlik aşklarına ağlarlar. Gençliğin o yere göğe konulamayan büyük aşkı şimdi başka bir mutsuz olarak karşısına çıkmış, bir selam göndermiş ve varlığını duyurmuştur. İnsan aldanmaya nasıl da hazırdır! Sanırlar ki, o kişiyle birlikte mutluluk hasılasına binip uzak ve acısız ülkelere uçacaklar. Ne ki, köprülerin altından çok sular akmıştır. Hamle yapıp uçan halıya binenler bir meçhule gider, binemeyenler hâlâ kaybedebilecekleri bir şeyler olanlardır, onlar ilk sevgiliyi hep bir kurtarıcı imge olarak belleklerinde saklar, ama elden kaçırılmış bir hayata da gizli gizli ağlarlar.(s52) Ağlayan kadınların bir bölüğü, evde her şey yolunda olsa bile hayatın kendilerine yeterince cömert davranmadığını düşünürler. Yatağını bulamamış bir ırmaktır onlar. Ah bir okusalardı kim bilir ne cevval doktorlar, avukatlar olacaklardı!Pek beceriklidirler, sosyal ve duygusal zekâlarıyla etraflarında bir sevgi halesi meydana getirir, bir mücevher gibi işıldarlar. Hayatlarını ya eşlerine ya da çocuklarına adamış, aradan geçen yirmi yıldan sonra, "Bir şeyler mi kaçırdım acaba?" duygusuyla paniğe kapılmış kadınlardır onlar. Onlara kalırsa, hayat ırmağı başka bir mecra izleseydi kabına sığamayan bu kadınları mutlaka iş hayatında başarılı kişiler yapacaktı ve onlar, kocaları karşısında daha dik, daha mağrur durabileceklerdi. Giden gitmiştir. Geriye, herkesin görünürde mutlu olduğu bir yuvanın tesellisi ve üçbeş damla gözyaşı kalır. Ağlayan kadınların bir bölüğü, kendileri olmaktan yorulmuşlardır. Hayatın bütün zehrini içinin kuyularına akıtan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen, ayakta kalmanın tek formülünün herkesle uzlaşmak ve hep alttan almak olduğunu düşünen kadınlardır onlar. Hayır diyemezler, başkasına karşı seslerini yükseltemezler; her acıyı, her alayı ümitsizce sineye çeker ve için için üzülürler. Başkası üzülmesin için kendileri üzülenler.. Varolmanın tek koşulunun başkalarının kendilerini onaylaması olduğunu sanan o kırılgan kadınlar... Sanki bir seferliğine hayır deseler cümle âlem seferber olup onları bu dünyadan sürgün edecek, kapılarını çalacak bir yârenleri bile kalmayacaktır.(s.53) Bu kadınlar, on yıllar boyu bir zehri içlerinde biriktirir ve artık yaşlanmaya yüz tuttuklarında bir çırpıda hepsini boşaltırlar. Onları bir köşede sessizce ağlamak yerine konuşurken, itiraz ederken, bağırırken görenler, şaşkınlıktan adeta küçük dillerini yutar. O zehri akıtmak da onları durdurmaz. Yıllarca sakladıklarını açığa vurmanın mahcubiyeti onları kalan ömürlerinde de dertli insanlar olarak yaşamaya mecbur eder. Kimileri de elbette bu zehri mezara kadar ruhlarında taşır ve onun verdiği azapla kıvranmayı seçerler. Her kuytuda, her imada, her ruha dokunuşta ağlar, ağlar, ağlarlar. Ruhun gözyaşları, kendisi olmaktan yorulan kadınların dünyaya bıraktıkları bir manifestodur. Yakınlığın öldüğü, zalimliğin ayyuka çıktığı bir dünyada, ağlamak var olmaktır. (Sayfa 54)
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.