Hyacinth, Bridgerton kardeşler arasında en az ilgimi çeken kişiydi ve kendisinin kitabından da aman aman bir beklentim yoktu. Fakat bu kadar kötü bir hikâyesi olacağını ve bana bu denli büyük bir ızdırap çektireceğini de inanın düşünmemiştim.
(Devamı spoiler içerir.)
Kitabın başları çok sıkıcıydı. Julia Quinn genellikle eğlenceli başlangıçlar yapar ve kitabı batıracaksa da ilerleyen sayfalarda batırır ama bu kitabın başları hiç eğlenceli değildi. Bana göre de bunun sebebi, Hyacinth ve Gareth'in çok zorlama tipler olması ve muhabbetlerin çok anlamsız ilerlemesiydi. Mesela bu ikisi çok normal bir konu hakkında konuşuyorlardı, o ara Gareth içinden, Hyacinth gerçekten çok zeki bir kadın diyordu. Ne alaka ya? Dümdüz bir muhabbetin içindesiniz. Nereden anladın Hyacinth'in çok zeki olduğunu? Sonra Gareth çok normal bir şey diyordu. Hyacinth cevap veremiyor ve dilim tutuldu, ne diyeceğimi bilemedim falan diyordu. Zannedersiniz ki Gareth çok ilginç bir şey söyledi, Hyacinth'in de o yüzden dili tutuldu. Ama öyle bir şey yoktu. Adam çok normal bir şey söylüyordu. Niye bilmiyorum, bu ikilinin muhabbetleri anlamsız bir şekilde hep böyle ilerledi ve kitap boyunca da birbirlerine verdikleri cevapları (bana çok normal gelen cevaplardı bunlar) büyütüp durdular.
Sonra bir de mücevher olayı vardı. Ben mi çok gerçekçiyim, karakterler mi fazla pervasız bilmiyorum ama Hyacinth'in tutup da Gareth ile birlikte gizlice bir eve girmesinin mantıklı hiçbir yanını göremedim. Zira yan yana görülseler evlenmeye mecbur kalacaklardı. Hyacinth, evlenmek istemediğini durmadan dile getiren ve iki lafından birinde ona laf sokan; zerre tanımadığı ve hoşlamadığı Gareth ile evlenme riskini yok sayıp da niye adamın evine gitti? Çok meraklıymış da, mücevherleri bulmak için yardım etmese olmazmış da! Şaka mı ya? Bir insan hayatına ve geleceğine bu kadar mı değer vermez?
Tabii bu mücevher olayı daha buz dağının görünen kısmıydı. İlerleyen sayfalarda Gareth, babasına olan inadı yüzünden daha aralarında hiçbir şey yokken (ne birbirlerinden hoşlanıyorlardı ne de birbirlerine fiziksel bir çekim hissediyolardı) gidip Hyacinth'i öpüyordu. Bu öpücük, bu kadar saçma ve alakasız bir anda gelince Hyacinth'in, niye beni öptün diye sormasını bekledim hâliyle. Peki Hyacinth ne yaptı dersiniz? Hiçbir şey sormadı, bu konuyu sorgulamadı, bu adam ne diye beni öptü demedi. Hyacinth'in tek düşündüğü, iyi öpüşüp öpüşemediğiydi. Gareth'in babasına inat Hyacinth'i öpmesi mi, Hyacinth'in bunu sorgulamaması mı daha saçmaydı inanın ben de bilmiyorum.
Fakat ne yazık ki Gareth'in, babasına inat olsun diye yaptıkları bu kadarla sınırlı kalmadı. Asla evlenmem diye ortalıkta gezen Gareth, hazır Hyacinth boştayken ve sırrımı kimse bilmiyorken evlensem mi diye düşünmeye başlıyor ve babasının da bu evliliğe çok kızacağına kanaat getirince de gidip Hyacinth'e evlilik teklifi ediyordu. Hyacinth de yine bu durumun saçmalığını hiç sorgulamadan hemen teklifi kabul ediyordu. Tabii sözde çok zeki biri olduğu için de teklifi kabul ettikten sonra, bakın tekrarlıyorum 'teklifi kabul ettikten sonra' niye böyle bir teklifte bulundun diye soruyordu ama cevap alamıyordu. Cevap alıp almamayı da hiç umursamıyordu. Allah'ım, sen bana sabır ver. Ya, siz ne yaşadınız da bu adam sana evlenme teklifi ediyor! Siz ne yaşadınız da sen bu adamın teklifini kabul ediyorsun! Sinir krizine soktunuz beni ya!
Daha sonra Gareth, evlilik için onay almaya Anthony'nin yanına gidiyordu. (İkisi de birbirinden rezil olan bu ikiliyi yan yana görmek neresinden bakarsak bakalım tiksinçti.) Gareth'in Hyacinth ile evlenmek istediğini öğrenen Anthony de çok seviniyordu. Neden? Kardeşinden kurtulduğu için. (Yıllar geçse de ayılığından bir şey kaybetmeyen Anthony ve onu her okuduğunda daha da nefret eden ben.) Gerçi sonra iyi abi moduna girip Gareth'e gözdağı falan veriyordu ama o kısımlar bana hiç inandırıcı gelmedi tabii. İşin komiği, Anthony'nin, kardeşimin doğru adamla evlenmesini istiyorum demesi ve doğru adamın Gareth olduğuna inanmasıydı. (Çok tebrik ediyorum Anthony. Gerçekten en doğru adamı buldun. Hani tüm İngiltere'yi gezsen, kardeşinle evlenmesi için bundan daha iyi bir adam bulamazdın!)
Daha bu bölümleri okurken berbat biri olduğuna karar verdiğim Gareth, daha da berbatlaşabilirim diyerek bir plan yapıyordu. Planı da şuydu: Hyacinth'in tecrübesizliğinden faydalanıp onu baştan çıkarak ve düğünden önce onunla beraber olacaktı. Böylece Hyacinth istese de Gareth ile evlenmekten vazgeçemeyecekti. Ve bu planı uyguluyordu da. Fakat sırrının ne olduğunu evlenmeden önce Hyacinth'e söylüyordu. Niye? Hyacinth'i kandırıp böyle bir evliliğe zorlayamayacağı için. Kızı baştan çıkarıp, onunla birlikte olup, evliliği garanti altına alırken kandırmış olmuyordu ama sırrını söylemezse kandırmış oluyordu kendince. Ne desem bilemiyorum. O kadar mide bulandırıcı bir adamsın ki Gareth, sana uygun bir sıfat bile bulamıyorum.
Bu kısımlardan sonra kitabı zaten sevmezdim ama en azından Hyacinth, Gareth'in kendisini kandırdığını ve sırf onunla evlenmeyece mecbur kalsın diye bilerek kendisini baştan çıkardığını öğrenince esaslı bir tepki versin isterdim. Ama nerede... Hyacinth biraz tepki verecek gibi oldu, sonra içinden, beni kullandıysa ne olmuş, zekama saygı duymasının ve beni koruyup kollamasının hiç mi kıymeti yok demeye başladı. Ve daha sonra, mecburiyetim olmasa bile Gareth ile evlenmekten vazgeçmedim dedi. Hyacinht'e kızdım mı, bu kadar pislik bir adama tepkisiz kaldığı ve kendini bu kadar değersizleştirdiği için üzüldüm mü bilmiyorum.
Çok kızgınım ve bu konuda söylemek istediğim daha çok şey var ama son olarak Lady Danbury'e değinip bu kitaba olan yorumumu artık bitirmek istiyorum. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama Lady Danbury hangi kitaba girse, o kitabın başkarakteri olan Bridgerton'dan yahut o Bridgerton'un sevdiği kişiden çok hoşlanıyor oluyor. Serinin başından beri kimseyi sevmeyen ve çok az sayıda insandan hoşlanan biri olarak anlatılan Lady Danbury'nin tüm Bridgertonları sevmesi, bu kadının sırf Bridgertonları pohpohlamak için yazıldığını düşünmeye başlamama sebep oldu. Aslında Lady Danbury kendi başına sevilesi bir karakterdi ama yazarın kadına seri boyunca Bridgertonları övdürmesi inanılmaz iticiydi.