Gönderi

Bizim eski insanımız, yaşarken her zaman kendisini ecdadı ile birlikte yaşıyormuş gibi tasavvur ve tahayyül ederdi. O, hayatı kendi cedlerinin ruhları ile aynı mekânı ve zamanı paylaşıyormuşçasına birlikte yaşadığı inancındaydı. Böyle bir hayat telakkisinde hayatla ölüm, varlıkla yokluk, dünya ile âhiret hatta zâhir ile bâtın iç içe ve kardeşçe bir beraberlik göstermekteydi. Bunun sonucu olarak eski insanımızda hayat dediğimiz yaşama süreci, bazı kereler birlikte olduğunu farz ettiği eski bir ced üzerinden uzak bir maziye doğru yol alır, derinlik, zenginlik ve vüs’at kazanırdı. Zaman zaman da yakın bir geçmişte, mesela daha dün kaybedilen bir dost ile beraber yaşanan hatıralar hiç unutulmaz, böylelikle şimdi ile mazi, yaşanmakta olan ile tarih birbirinden kopmayan ve birbirinin devamı olan bir bütünlük içinde mütalaa edilirdi.
··
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.