Yağlar sattık ballar sattık, ustamız öldü ama vazgeçmedik, kaçmadık. Aç kapıyı bezirgân başı, kapı hakkı ne verirse razıyız dedik; bir sıçan.. iki sıçan.. hooppp üçüncüde hiç mızıkçılık yapmadan dolaba kapandık. Sokakları kutu kutu boyadık da sek sek sekmelere doymadık. Birler, dizler, beller... Sabahtan başladık ayaklarımıza kara sular inene kadar ipler atladık. Toplar yaksa da ter şu içinde ortada sıçanlar oynadık.
Biz doksanlarda çocuk olanların tek engeliydi akşam ezanları. " Ezan okunmadan evde ol ! " annemin nidası hâlâ kulaklarımda. Akşam ezanlarına kadar sınırsız bir çocukluktu bizimki. Meselâ karnında ziller mi çaldı? Çalsın... O oyun yarım bırakılmaz, bırakılamazdı. Ama mutlaka bir komşuanne imdada yetişir, salçalı ekmekler sokakta mideye inerdi. Okula giderken " offf..puffflar " yoktu. Her gün yeni bir heyecan ile gidilirdi. Ama öyle servisle filan değil. Tüm mahalle çocukları el ele tutuşur bazen kahkahalar ile bazen itiş kakış gidilir gelinirdi.
Sonra... " Lüküs kamarada kimler oturur." diyen Sezenler, " Kız hepsi senin mi ? " diyen Tarkanlar, " Domates biber patlıcan. " diyen Barış abiler, " Şiştt şiştt sakin ol,sinirlerine hakim ol."diyen Sertap ablalar, " Aboneyim abone, biletleri cebimde. " diyen Yoncamikler vardı. Ruhumuzda çiçekler açtırır gözümüzde ilâhlaşırlardı.
Bu kitap, unutulan ( arkadaşlığı, dostluğu, vicdan sahibi olmayı, sevgiyi,dürüstlüğü, yetinmeyi, az ile mutlu olabilmeyi ) değerlerimizi bütün içtenliği ile sıcacık hatırlattı bana. Çocukluk, zamanın bir köşesinden bana hâlâ göz kırpıyor belki de... Özlemişim meğer tasasız yaşamayı.
Şimdilerde her şey yavan, sahte ve ruhsuz... Bu cağın çocuklarının uçurtmaları tellere takıldı.
" Biz sokaklarda oynayan dertsiz son nesildik." Bizim çocukluğumuz çocukluktu... Başkaydı bambaşka.