Gönderi

234 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Türk İnsanı Bu Vatan Hainini Çok Sevdi
Bazı kitap incelemelerime başlamadan önce bir süre donup kalıyorum. Bu, bazen kitabın etkisiyle girdiğim duygu evreninden hala çıkamamış olmamdan, bazen de böylesi büyük bir eser hakkında kalem oynatıp yorum yapmanın haddim olup olmadığını düşünmemden ileri gelir. Tüm bu nedenlerle "Kuvayi Milliye" için bu süre daha da uzadı. Eser, başlangıç bölümü ile sekiz bapdan oluşuyor ve tahmin edileceği üzere Anadolu insanının dünyada benzeri olmayan olağanüstü direnişini anlatıyor. Toplumcu gerçekçi sanat anlayışının tüm inceliklerini yansıtan eserde kahramanlar ne paşalar ne beyler ne devlet büyükleri... Senin, benim, hepimizin ninesi ile dedesidir. Bunu en başta şu sözlerle ortaya koyar Nazım: "Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır." Sadece bir yerde, Anadolu’nun mazlum ve sefil insanına layık olduğu gerçek değerini veren Ulu Önderi unutmaz Nazım ve 8. Bapta şu sözlerle tüyleri diken diken eder: "Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar: "Üç" dediler, Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı." Eserde beni en etkileyen 3. Babtaki Arhaveli İsmail'in Hikayesi oldu. Özellikle şu bölümler can evimden vurdu: "elleri kanayarak çekiyor İsmail kürekleri. İsmail rahattır. kavgadan ve emanetinden başka her şeyin haricinde, İsmail unsurunun içinde. emanet: bir ağır makinalı tüfektir. ve ismail'in gözü tutmazsa liman reislerini ta Ankara'ya kadar gidip onu kendi eliyle teslim edecektir. ... ve birdenbire öyle kahrolup duydu ki insansızlığı yıldı elleri, yüklendi küreklere, kırıldı kürekler. sular tekneyi açığa sürüklüyor. artık hiçbir şey mümkün değil. kaldı ölü bir denizin ortasında kanayan elleri ve emanetiyle İsmail. ilk önce küfretti. sonra, «Elham» okumak geldi içinden. sonra, güldü, eğilip okşadı mübarek emaneti. sonra... sonra, malûm olmadı insanlara Arhaveli İsmail'in âkıbeti..." Tabi bu etkiyi yürekte hissedebilmek için eserin gücünü aldığı o zor zamanları, yaşanan güçlükleri iyi bilmek gerek. Bunun için de gençlere öncelikle "Nutuk" okumalarını öneririm. Çünkü Kuvayi Milliye Destanı gibi eserler vatan sevgisinin duyguları ve yüreği ise Nutuk beynidir. Başsız beden cesetse, bilgiden yoksun duygu da sulu zırtlak iptidai his yığınıdır. Nazım Hikmet bunu çok iyi bildiğinden destanı yazmaya karar verdiğinde okumak için Nutuk ister. Yıl 1939 yer İstanbul Tevkifhanesidir. Ve ne yazık bir çelişkidir ki büyük Türk ulusunun bağımsızlık destanı Çankırı ve Bursa Hapishanelerinde yazılmıştır. Ve vatan sevgisi yüreğinden taştığı halde "vatan haini" ilan edilen büyük adamın naaşı bugün yabancı topraklardadır... İyi pazarlar...
Kuvâyi Milliye
Kuvâyi MilliyeNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 20103,200 okunma
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.