(Durur, gözlerini Yüksel'e saplar) Adamı camide gördün; camiye niçin gittin? Niçin gidilirse onun için mi?
YÜKSEL — Plânımı yapmak için... Belki kırk kere gittim.
RECAİ — Kırkında da adama tesadüf ettin mi?
YÜKSEL — Ettim. Daima namaz biterken gittim de ondan.
RECAİ — Ne yapıyordu adam?
YÜKSEL — Kalın bir mermer direğin gerisinde, ellerini açmış ağlıyordu.
RECAİ — Her defasında ağlıyor muydu?
YÜKSEL — Her defasında... Ama ne güzel, ne gizli, ne içten ağlayış...
RECAİ — Sen dış yüzdesin! Mimarlık bu... İçten nasıl bahsedebiliyorsun?
YÜKSEL — Dıştan içe geçmeseydim, bu ağlayış beni çeker miydi? Öz vatanımda, yalnız plastik görünüşe, dış estetiğe bağlı bir turist miyim ben?
RECAİ — Aramızda, öz memleketinde turistlerden de yabancı olanlarımız var... Yoksa, Amerikalılar'ın bile bayıldığı camileri sevmemek kimin haddi, dış yüzünden? (Durak, dikkat) Sonra adam seni bir aktar dükkânına çekti. Orada ne gördün?
YÜKSEL — Babası camideyken dükkânı bekleyen, örtülü minyatür yüzlü bir kız...
RECAİ — Kıza tutuldun!
(Yüksel cevap vermez. Recai torununu süzer.)