Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Şimdi St. Antoine ‘ın üzerini koca bir bulut kaplamıştı, o kutsal cüssesinden bir an için bir ışık sızsa da esas yoğun olan bir karanlıktı -ve bu aziz varlığa refakat eden soğuk, pislik, hastalık, cahillik ve açlık- hepsi birer güç sahibi soyluydu adeta; özellikle de sonuncusu. Bir değirmende, feci şekilde tekrar tekrar öğütülen insan örnekleri -ve bu kesinlikle yaşları gençleştiren bir değirmen değildi- her köşe başında titriyor, her kapıdan girip çıkıyor, her pencereden bakıyor, rüzgârın oynattığı her bir kıyafetin altına çırpınıyordu. Onları öğüten değirmen gençleri yaşlandıran değirmendi; çocukların yüzleri yaşlı gibiydi, sesleri ise ciddi. Ve bir yetişkin yüzlerde, saban izi gibi ilerleyen her bir çizgide görünen şey aynıydı, Açlık. Açlık her yerdeydi. Yüksek yüksek binalardan fırlatılmış, sıra sıra asılmış olan sefil kıyafetlerden sarkıyordu; Açlık samanla, paçavrayla, tahta parçaları ve kağıtla yamanmıştı bunlara; adamın testere ile kestiği her bir odun parçasında gösteriyordu kendini. Açlık tütmeyen bacalardan gözünü dikmiş bakıyor, çöplerin içinde tek bir yiyecek kırıntısı olmayan, pislik içindeki sokakta kocaman dikiliyordu. Fırınların raflarında, tek tük kalmış kuru ekmeklerin üzerine yazılı bir kitabeydi açtık; kokmuş etlerden yapılan sosislerin sattığı dükkandaydı. Açlık, silindir ocakta pişen kestanelerin arasında takırdatıyordu kemiklerini; gönülsüz birkaç damla yağla kızaran her bir patates dilimine yayılmıştı.
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.