1939 San Salvador de Bahia
Kuzey Amerikalı antropolog Ruth Landes Brezilya’ya geliyor.
Irkçılığın olmadığı bir ülkede siyahların hayatını yakından tanımak istiyor.
Rio de Janeiro’da Bakan Osvaldo Aranha tarafından kabul ediliyor.
Bakan ona, zenci kanıyla kirlenmiş olan Brezilyalı ırkını temizleme
niyetlerinden bahsediyor, çünkü hükümete göre ulusal
geri kalmışlığın suçlusu zenci kanı.
Ruth, Rio’dan Bahia’ya geçiyor.
Eskiden şeker ve köle zengini valilerin tahtının bulunduğu bu şehirde
nüfusun büyük bir çoğunluğunu zenciler oluşturuyor ve dinden müziğe,
müzikten yemeğe kayda değer ne varsa hepsi zenci.
Ne var ki Bahia’daki herkes –ki buna zenciler de dâhil– açık renk derinin
kalitenin kanıtı olduğuna inanıyor. Aslında herkes değil: Ruth, Afrika
tapınaklarındaki kadınların zenci olmaktan duydukları gururu keşfediyor.
Bu tapınaklarda, Afrika’dan gelmiş tanrıları bedenlerinde ağırlayanlar
neredeyse her zaman kadın rahibeler. Top mermisi gibi yusyuvarlak
ve göz kamaştırıcı bu kadınlar, gelip kalmanın keyif vereceği evleri
andıran iri bedenlerini tanrılara sunuyorlar. Tanrılar, içlerine giriyor ve
orada dans ediyorlar. Halk, ele geçirilmiş rahibelerin elinden nefes ve
teselli alıyor, onların ağzından kaderin sesini dinliyor.
Bahia’nın zenci rahibeleri asla koca istemiyor, erkeği sadece sevgili
olarak kabul ediyorlar. Evlilik saygınlık veriyor ama özgürlük ve
neşeyi yok ediyor. Düğünü papazın ya da nikâh memurunun önünde
resmileştirmek hiçbirini ilgilendirmiyor: Hiçbiri kelepçelenmiş bir eş
ya da falancanın hanımı olmak istemiyor. Başları dik, ağır ağır salınan
rahibeler Yaradılış’ın kraliçeleri gibi davranıyorlar. Onlar erkeklerini tanrılara
karşı kıskançlık hissetmek gibi benzersiz bir ıstıraba mahkum ediyorlar.