Gönderi

Ekseriyetle edebiyatçıların cümleleri gönle hitâbeder, insanı büyüler, sonunda, içindeki fikirleri izahta acze düşürür. Ama edebiyatçı vardır ki, hem insanı teshir eder, hem de fikrini tam bir vuzuh içinde zihinlere yerleştirir. İşte, hocamız Ali Nihad(Tarlan) Bey, bu ikinci târife uygun bir şahsiyetti. Fikirleri basite ircâ etmek, sonra da toparlayıp mürekkebe vardırmak, yükseltip, yüceltmek veyâ karışık bir meseleyi zevkli bir şekilde çözmek, çözdürebilmek bence onun belli - başlı san'at husüsiyeti ve kudretiydi. Bu, eserlerinde de belirmektedir. Edebi San'atlar'dan birkaç örnek vereyim : Sinir cümlesinin en ufak heyecanından en büyük ihtiras buhranlarına kadar her tezâhürü, ferde san'at maddesini verir.. âlem içinde sinir cümlesiyle mücehhez her insan, bilfiil değilse bile, bilkuvve san' atkârdır. Fakat, herkes sinir cümlesinin bünyesine, hayâtının cereyan tarzına göre, bu kabiliyeti izhâr edecek vâsıtalara mâliktir. Bu sinir cümlesinin faaliyeti, san'at eseri hâline gelebilmek için, olgun ve engin hayat hâtıralarına, geniş bir dil bilgisine, velhâsıl birçok şerâite muhtaçtır, Bunların mevcüdiyeti nisbetinde mahsul verir... İnsan cihazı herhangi dahili veya harici bir şuur intibâhına maruz kaldı mı, hayatı ile alâkasına göre, muhtelif şiddette heyecanlarla sarsılır. O anda san'atin hududundan içeri girmiştir. Duyguları bütün bir hayatı dolduran bilgiler, görgüler ve hatıralarla alâkadardır. Bu alâka yalnız şuur değil, şuur altı âlemi ile de imtizaçlar yapar. O halde her san'at eseri binnazariye orijinaldir. Bu imtizaçlar, bazan o kadar mûdil membalarla olur ki, san'atkâr o zaman çok ileri bir insan, çok ileri bir mütefekkir, velhasıl muazzam meçhulü feth için bütün kudretlerini seferber hale koyan bir varlık halinde karşımıza çıkar. Bu uzviyeti, üzerine müessir olan her türlü hayat şartları dahilinde mütâlea etmeğe mecbüruz... İnsan, içtimâi bir mahlüktur. Yaşadığı muhit içindeki insanları yalnız zihni hayatları ile degil, onları harekete getiren, onlara türlü cepbeler veren heyecan ve ihtirasları ile tanımak mecbüriyetindedir. Hayatı onlar arasında geçecektir. San'at eseri bize insanı 'kül halindr tanıtır. San'at eserini bunun için arar, bunun için ondan haz duyarız. Hülâsa, san'at, insan uzviyeti nin herhangi bir gudde ifrâzı kadar tabif ve hayati bir fonksiyonudur. O ne bir süstür, ne bir oyundur, ne de metafizik bir hadisedir.» Dr.Necla Pekolcay
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.